Rüzgar sertti. Bir bıçak gibi yarıyordu dokunduğu yeri. Dudakları kurumuştu bekleyen bedenin ve biraz da çatlamış. Acıyan boğazını yumuşatmak için yutkundu."Neyi bekliyoruz?" diye sordu yanındaki beden sessizliği bozarak. Isınmak için yerinde zıplıyordu. Fazlasıyla meraklı ve sabırsızdı.
Bir cevap alamadı.
İnsanın zihni kıyametti. Cennet bu dünyadaydı ve cehennem de. Jungkook cayır cayır yanıyordu. Suçluluk bir pranga gibi dolanmıştı boynuna. Elleri yumruk yapmaktan takatsizleşmiş, bacakları saatlerdir dikilmekten güçsüzleşmişti.
Abisinin dediği yerdeydi. Saatlerdir. Ama ne kimse vardı ne de kimsenin burada bulunduğuna dair bir iz. Telefonu kaç kere eline alıp son numarayı tuşladığını hatırlamıyordu. Ama cevap hiç değişmiyordu. Sonunda yerdeki taşların arasında almıştı yerini.
"Hey!" diye seslendi bir kez daha yanındaki beden. "Daha ne kadar bekleyeceğiz?"
"Bilmiyorum." diye yanıtladı başını çevirmeden. Çenesini kasmaktan konuşmakta zorlanmıştı. Gözlerinin içinin yandığını hissediyordu. Şimdiye dek çok kez pişman olmuştu ama bu en ağırıydı. Çünkü biliyordu sonunda olacakları. Çünkü farkındaydı kaybedeceği şeyin ağırlığının.
Hayat belki de ilk kez gülümsemişti ona. İlk kez sarmıştı kollarını. Yaşamanın sıcaklığını ilk kez hissetmişti. Jungkook bu hayatta en çok baba olmayı sevmişti. Sonra da Taehyung'u. Ne var ki şimdi ikisiyle de sınanıyordu.
Gelen ayak sesleri ile irkilerek döndü arkasına. Saatlerdir görmeyi beklediği beden şimdi tam karşısındaydı. Yüzünde her zaman görmekten tiksindiği gülümsemesi vardı yine. Kalbinin sıkıştığını hissetti. Atan nabzını anbean duyuyordu. Kulakları uğulduyordu. Sağ gözü seyirirken güçlükle çıkardı bakışlarını gözlerine. Ve o an işitti sesini.
"Hoş geldin kardeşim."
***
"Taehyung uyan!"
Yoongi'nin bağırışıyla olduğu yerde sıçradı Taehyung. Kapı kırılır gibi açılmıştı. Morfinin etkisi yeni yeni geçiyordu ve bedeni hala uyuşuktu. Kocaman açtığı gözleriyle döndü büyüğüne. "Hyung?"
"Jimin!" dedi yalnızca büyük olan. Sesinin kırıkları işitiliyordu sevdiğinin ismini söylerken. "Jimin yok!"
Anlamamıştı Taehyung. Boş bakışları Yoongi'nin gözlerindeki korkuya odaklandı.
"Eve gitmiştir?" dedi sorarcasına. Ama daha şimdiden titremişti kalbi."Hayır, anlamıyorsun. Telefonu burda. Montu burda. Hava soğuk. Sen bu haldesin. O gitmez ki." Şimdi daha sakindi Yoongi. Bahanelerini sıralıyordu bir bir. Emin olmaya çalışıyordu sanki. "Haber vermeden gitmez. Senden haber almadan gitmez."
Onun çaresiz haline takıldı Taehyung. Kötü bir şey düşünmek istemiyordu. Başka seçenekler aradı zihninin kuytularında. Ama o da biliyordu. Kabul etmek istemese de Yoongi haklıydı, Jimin habersiz gitmezdi.
"Evi defalarca aradım. Hastanedeki herkese sordum. Saatlerdir arıyorum ama yok! Lanet olsun hiçbir yer-" Durmuştu birden Yoongi. Küçük ağzı şaşkınlıkla açılmış, gözündeki yaşlarla gece olanları düşünüyordu.
Hey Yoongi, demişti Jungkook asansörün hemen yanındayken.
Üzgünüm.
"O yaptı!" diye kükredi sonra, Taehyung boş bulunduğu için sıçramış ve bu canının yanmasına sebep olmuştu. Acıyla buruşturdu yüzünü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doctor of killer's | taekook
FanfictionHayatta herkes bir şeylere tutunmakla yükümlüydü; kimi sevgiye, kimi nefrete, kimi paraya, kimi güce... Tüm seçenekler uzayıp giderdi. Taehyung ise daha ilk seçenekten elenmişti. yoonmin namjin