son 1...
-Taehyung-
Günün en güzel saatleriydi.
Perdesiz camdan içeriye vuran şehrin ışıkları ve tüm bu ışıkları gölgede bırakan, tepemizde yükselen ayın şatafatı.
Jungkook sanki hayatta hiçbir tasası yokmuşçasına huzurla uyuyordu yatakta. Bense, o daldığı andan itibaren uyuyamayacağım idrakine varıp usulca sıyrılmıştım kolları arasında. Tahminime göre sabaha karşı bir vakitti. Duvar saatine kafamı kaldırıp bakamayacak kadar uyuşuk hissediyordum kendimi. Fakat zihnim bedenime inat öyle dinçti ki eziyet gibi geliyordu artık düşünceler.
Her şey iyiydi. Her şey yolundaydı. Dönmüştüm. Jungkook da dönmüştü. Birlikteydik. Ülkenin dışında, tüm herkesten uzak bir yerdeydik. Nefesini duyumsuyordum. Dakikada kaç kez soluk alıp verdiğini söyleyebilirdim size. Öyle huzurlu görünüyordu ki beyazlarla örtülü yorganın içinde, kıskanmıştım. Deli gibi hem de. Sevdiğim adamın kollarında bile tedirgin bir şekilde yatıyordum. Neydi beni tüm bu düşüncelerin içinde boğulmaya mahkum eden bilemiyordum. Bir kalp cerrahıydım ama duygular konusunda her zaman berbattım. Ben işin matematiğini bilirdim. Edebi kısmı her zaman hüsran olmuştu. Yine de sirklerdeki filin hikayesini herkes gibi ben de bilirdim. Küçükken annesinden çalınıp kafese mahkum edilen zavallı hayvan bir iple demire bağlanırmış. Büyüyüp o demirden ve ipten daha güçlü olsa da kaçmayı bir daha denemezmiş. Sosyolojide bunun adı öğrenilmiş çaresizlikmiş. Bu durum günümüzde birçok insanda da bu şekildeydi. Belli bir yaşta omzumuza bindirilen bu yük, onları aşabileceğimiz yaşa geldiğimizde bile bizi rahatsız ederdi. Kalbimiz daha farklı duygulara misafirlik ederken biz, çektiğimiz acıyı hala bir köşesinde misafir edip; bu güzel duyguları değil acıyı anımsardık. Hayat kulağımızdan çeke çeke öğretiyordu bazı gerçekleri. Ben de bu kısma dahildim.
Bazen kendime acıdığım anlar oluyordu. Yine de bunun sebebinin kendim olmadığının bilincindeydim. Böyle böyle rahatlatıyordum kalbimi.
Son kez bakarken şehrin parıltısına titrek bir soluk aldım. Taşıyordu çünkü duygularım kalbimden. Öyle doluyordu ki içim, patlayacağım zannediyordum.
Tanrım mutlu olmak benim de hakkım.
"Taehyung?" Uykulu sesiyle bana mırıldanan sevdiğime döndüm.
"Uyandın mı?" diye sordum tebessüm edip yanına ilerlerken. Anında doğrulmuştu.
"Sen uyumadın mı?"
Olumsuz anlamda başımı salladım. "Uyku tutmadı."
Tek eli yüzüme çıkıp sağ yanağımı okşadı usulca. "Bir sorun yok değil mi?"
Titremiştim. Uykudan yeni uyanmıştı ve gözlerini bile tam açamamışken beni merak ediyordu. Kalbim sızlamıştı. Onu rahatlatmak için doğruları itiraf ettim. Yalan söyleyip lafı dolandırmanın bir anlamı yoktu.
"Yok." dedim sessizce. "Sadece düşünmeme engel olmadığım şeyler var."
Gözlerini ovuşturarak geriye çekildi ve sırtını yatak başlığına dayadı. Beni de kolumdan çekip göğsüne yerleştirdi ve boğazını temizleyerek konuştu. "Öyleyse anlat. Dinlemek için harika bir zaman."
Bu dediğiyle gülümsemiştim. "Uyumalısın Jungkook. Uykun dağılıyor."
"Ama sen hiç uyumadın." diyerek karşı çıktı hemen.
"Pekala." dedim, uzatmanın bir anlamı olmadığının farkındaydım. "Abinin Portekiz'de olduğunu duymuştum." Kelimeler dudaklarımdan birden dökülmüştü. Abisinin konusunu açıp -hele de böyle bir zamanda- onun gerilmesini sağlamak değildi amacım. Yine de içime öylesine yerleşmişti ki bazı düşünceler, kutunun kapağını açar açmaz rastgele dökülmüştü. Beni saran kollarının gerildiğini hissetsem de şu an için umursayamazdım. Merak şehvetten çok daha güçlü bir duyguydu ve ben kendime engel olamıyordum. "Jungkook öğrenmem lazım." diye devam ettim sonra yumuşak bir tonda. Onu sorgulamıyordum yalnızca bilmeye ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doctor of killer's | taekook
FanfictionHayatta herkes bir şeylere tutunmakla yükümlüydü; kimi sevgiye, kimi nefrete, kimi paraya, kimi güce... Tüm seçenekler uzayıp giderdi. Taehyung ise daha ilk seçenekten elenmişti. yoonmin namjin