You're not alone.
(Yalnız değilsin.)~
Duyduğum fısıldaşmalar yavaşça yükseliyordu ya da ben ayılıyordum.
Fısıltılar kesildiğinde gözlerimi aralamaya çalıştım ama göz kapaklarım o kadar ağır geliyordu ki açamıyordum. Ellerimi gözlerime koyup bastırarak ovdum ve biraz geçtiğini hissettiğimde yavaşça gözlerimi araladım.
Çok gür bir ışık odaya vuruyordu. Başımı ışığın geldiği yöne çevirdiğimde güneş daha yeni doğuyordu. Havanın renginden belliydi. Güneş yüzümü okşarken istemsiz bir şekilde gülümsedim.
- Daha iyi misin?
"Huh. Sana daha alışamadım. Ama evet daha iyiyim. Şu an neredeyim biliyor musun?"
- Doğduğun yerdesin. Korkmana gerek yok.
"Burası benim evim değil. Burası neresi? Hem uyanmadan önce fısıltılar duymuştum fakat odada kimse yok. Ben uyanmadan çıktılar mı yoksa?"
- Hayır sadece senin artık yüzleşme vaktin geldi.
"Neyle yüzleşme vaktim geldi."
- Hatanın bedelini ödedin. Artık annen ve babanı görebilirsin.
"Benim annem ve babam yanımdaydı zaten."
- Hiçbir şeyi hatırlamıyorsun değil mi?
"Neyi hatırlamıyor muyum?"
- Taehyung sen Ay Tanrıçası Bendis ve Güneş Tanrısı Helios'un oğlu İkaros'sun. Sen aslında Tanrı'sın. Tanrılar ve Tanrıçalar geçmiş, yaşanan ve geleceği gördüğü için okulun önünde kanatlarının çıkıp uçmanı gördüğü için ailen sana yıllar önce bu ismi verdi.
Sen altı yüzyıl önce kaldırdığın Zaman Kuyusunun kapağını dengeli tutmadığın için kuyu seni içine çekti ve dünyaya bıraktı. Ailen senin için çok uğraştı ama dünyaya düşen bir Tanrı cezasının bitim süresine kadar ne olursa olsun yeniden gökyüzüne yükselemez.
Sen tam altı yüzyılı doldurduğun için dönebildin. Dünyaya düştüğün için bende seninle iletişim kuramadım ama artık özgürüz. İkimizde.
"İkimizde derken. Sen tam olarak nesin?"
- Ben senin kanatlarının ruhuyum. O gün kanatların çıkmadan seninle konuşabildim çünkü ruhun kanatları kabul etmişti sadece senin kabul etmen gerekiyordu. Sende beni şaşırtmadın ve kabul ettin.
"Peki kanatlarım yokken seninle nasıl konuşacağım."
-Dediğim gibi ruhun kabul etti. Artık kanatların varken de yokken de seninle iletişim halinde olabilirim ve sana yol gösterebilirim.
"Ailem nerede? Onları görmek istiyorum. Gerçek ailem nasıl merak ediyorum. Beni onlara götürür müsün?"
- Götürmeme gerek yok. Şu an zaten yanına geliyorlar.
Kapı tıklatıldığında başım hızla kapıya döndü. Onları görmeye hazır mıydım? Beni nasıl karşılayacaklardı? Diğer dünyadaki ailem benimle ilgilenmez ne yaptığımı umursamazlardı. Ah doğru, onlar ailem değildi.
Onaylar mırıltılar çıkardığımda kapı gıcırdayarak açıldı. Tanrı aşkına bu kapılar hiç yağlanmıyor mu?
Tanrı aşkına demişken karşımdaki en az 3 metre olan Tanrı ve Tanrıça' ya bakarken gözlerim büyüdü. Bana gülümsemesini sunan yeni aileme bende gülümsemeye çalışmıştım. Ne kadar becerebildiysem artık.
"Siz neden bu kadar büyüksünüz?"
Ağzımdan kaçan soruyla gözlerim tekrar büyüdü ve elimi ağzıma kapattım. Karşımdaki çift ise kahkaha atıyordu. Bunda komik olan ne vardı?
"Buradaki herkes böyle. Şu an boyunun böyle olduğuna bakma kanatlarını çıkardığın an uzayacaksın ve bizim gibi hatta bizden daha uzun olacaksın çünkü sen daha gençsin. Ah oğlum seni ne kadar özledim anlatamam."
"Bende... bende özledim."
"Ahh yalan söyleme bizi hatırlamıyorsun bile."
Bunu söyledikten sonra gözleri dolmuştu annemin. Babam anneme sarıldığında başını boynuna koydu ve annem kollarını babamın beline doladı. Annem zarif bir kadındı. Farkediyorum da ben babamdan çok anneme benziyorum.
Kapı tıklatılıp açıldığında kumral uzun saçlı, fazlasıyla güzel bir kız içeri girmişti. Bana gülümsüyordu ve ben aptal beynimle hatırlamaya çalışıyordum. Kendimi zorluyordum fakat hiçbir şey yoktu.
"Abi kendini zorlama. Ben senin küçük kardeşin Jennie. Diğer adım da Athena ama herkes Jennie diyor. Sende öyle seslen."
Olayları anlamaya çalışıyordum. Beynim durmuştu resmen. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki mantık sırası karışıyor ve düşüncelerim birbirine giriyordu.
Kız kardeşim gelip ellerini başımın iki yanında koydu ve gözlerini kapayarak bir şeye odaklanmaya çalışır gibi ellerini hafif bastırdı. Rahatlayan zihnimle tekrar derin bir uykuya dalabilirdim. Sahi kardeşimin gücü neydi.
"Zeka Tanrıçası."
"Ne?"
"Gücümü merak ettin ya. Zekâ Tanrıçasıyım ben."
"Zihin mi okuyorsun?"
Şok olmuş bir şekilde sormuştum. Bu harika bir güç.
"Evet ama her zaman değil. Sadece senin benim hakkımda bir şeyler düşüneceğini hissettim ve zihnine odaklandım. Bu kadar."
"Waow. Peki. Peki benim gücüm ne?
"Zeka ve İlahî Kuvvet Tanrısı' sın. Yani bir diğer adın Daimon."
"Benim ne kadar ismim var acaba?"
"Abi senin her ortama göre olmasa bile birçok gücün olduğu için birden fazla ismin var."
"Nasıl yani?"
"İkimizde melez çocuklarız...
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-