You are so sexy, tonight I am all yours boy.
(Çok seksisin, bu gece tamamen seninim oğlum.)
~
Her şey yavaş yavaş olsa bile düzene biniyordu. Mül Halkı buradaki düzene ayak uydurmuş bizim için bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı.
Küçük hayvanları sayesinde bir sürü inci üretiyorlar ve onları da tekrar suyun derinliklere gönderiyorlardı. Çok vefakâr ve onlara yapılan iyiliklerin karşılığını vermek istiyorlardı. Oysaki biz onlardan iyilik istemiyorduk. Biz mutlu bir yaşam istiyorduk.
Gülümseyerek yürüdüğüm sırada bir anda yükselmeye başlamıştım. Bir dakika! Kanatlarımı çıkarmamıştım ki. Ben nasıl uçuyorum şu an.
Gittikçe yükselirken son anda uzun olan ağaçlardan birinin dalına tutunmuştum. Aşağıdan gelen gülüşme sesleri ile bakışlarım aşağıya dönmüştü. İstemsiz bende gülmeye başlamıştım.
Kim derdi Yoongi Mül Halkı' nın çocuklarını eğitecek sonra da çocuklara Kim Taehyung' u uçurmalarını söyleyecekti. Evet Yoongi derdi. Gerçekten kelimelerim tükenmişti. Nefesim gibi. Gülmekten dengede duramıyordum.
Güç bela odaklanıp kanatlarımı çıkardığımda son hız Yoongi' nin üzerine uçmaya başlamıştım. Çocuklar kahkahalarla gülmeye başlarken Yoongi kaçıyordu. O kısa bacaklarla nereye gidiyorsun bebeğim.
Bir anda önüne geçmem, kucaklayıp omzuma atmam ve tekrar hızla yükselmem ile sımsıkı tutunmuştu. Sanırım indirdiğimde son yediği yemeği geri doğaya bağışlayacaktı. El mecbur ne yapalım.
Yoongi dengede olduğundan emin olduktan sonra sırtımı yumruklamaya başlamıştı. Kahkaha atarken dengede kalamadığım için sarsılmış ve az daha Yoongi' yi düşürecektim. Evet bu ikimizi de korkutmuştu. Bacaklarından kendime doğru çekip kucağıma aldım ve yere indirdim. Sanırım onun için yer benim için de gökyüzü daha sağlıklıydı.
Yere indiğimizde çocuklar neşe ile etrafımıza toplanmıştı. Hepsi asasını Yoongi' ye doğrulttuğunda ne yapmaya çalıştıklarını anlamıştım. Sonra asalarını indirip büyü mırıldanmışlardı. Yoongi mide bulantısı yüzünden buruşturduğu yüzünü büyüden sonra rahat bir nefes vererek düzeltmişti.
Ayağa kalkıp karnıma dirsek attıktan sonra çocukların hepsiyle neşe ile kendi binasına ilerlemişti. Ne kadar da mutlulardı çocuklar. Kendi gezegenlerindeki halleri gibiydi.
Sağlık binasına yol almıştım. Prenses Laho uyanmıştı ve onun ile görüşmem lazımdı. Zeus ise sonunda cesaretini toplayıp annesiyle konuşmuş ve aralarındaki her ne ise halletmiş gibi duruyorlardı. Çünkü yanından hiç ayrılmıyordu.
Sağlık binasına yaklaşırken üniforma giyen Mül Halkı şaşırtmıştı. Çünkü bazılarının üzerinde aşçı, bazılarının üzerinde ise hemşire kıyafeti vardı. Düşündüm de gerçekten buraya çok çabuk ayak uydurmuşlardı ve bu beni çok mutlu ediyordu.
Binadan içeri girdiğimde Jin' i malzeme odasından çıkarken gördüm. Hızla yanına yaklaşıp omzuna kolumu attım.
"Napıyorsunuz Jin Hazretleri."
Onu övmem ile gülümseyip göğsünü kabarmıştı ve bu sesli bir şekilde gülmemi sağlamıştı.
"Hastaları kontrol etmeden önce malzemeleri kontrol ediyordum. Yanıma almam gerekenler için birini arıyordum ki sen geldin. Bugün ki kölem sensin. Ve şimdi de şu tekerlekli masayı malzeme odasına götür. Sonra da köşeye ayırdığım ilaçları iğneleri serumları o masaya diz. Hadi çabuk ol tüm gün seni bekleyemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Фэнтези-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-