I see the fire in your eyes.
(Gözlerinde ateşi görüyorum.)~
Gözlerimi açtığımda karşılaştığım boş yatak bir süre gözlerimi kırpıştırarak ne olduğunu daha doğrusu uykumun açılmasını sağladı. Böylesine güzel bir günün sabahında Jungkook' un beni yalnız başıma bırakabileceğini sanmazdım. Bu kadar odun değildi. O odun değildi.
Yataktan indirdiğim ayaklarımı yere bastığımda ayaklarıma değen toprak ile duraksamıştım. Gerçekten ne dönüyordu burada. Başımı kaldırdığımda hala uyku sersemi olduğum için başım dönsede etrafımda çevrili ağaçlar ile duraksadım. Her yerde ağaçlar vardı ve ortada yuvarlak boş bir alan vardı. O boş alanda yatağım ve ben vardık.
Ayağa tamamen kalktığımda üzerimde elbisevari beyaz uzun bir gecelik vardı. İnce bedenim üzerinde oldukça feminen duran bu geceliğin benim olmadığına ve gece o yorgunluktan sonra bunu giymediğime emindim.
Etrafımda tam tur döndükten sonra gözüme görünen tek şey daldaki kızdı- bir dakika. Daldaki kız mı?
Bana kısaca bir bakış attıktan sonra başıyla ileriyi gösterdi. Gösterdiği yöne yürürken benim için yolu açan ağaçlara şaşkınca bakıyordum. Daldaki kıza tekrar baktığımda artık orada olmadığını gördüm. Çok farklıydı. Bakışları...
Yürürken birden ayaklarımın ıslanması ile durdum. Ağaçlar daha bitmeden su başlıyordu ki ayak bileklerim tamamen su içerisindeydi. Oldukça güneşli bir hava vardı. Her yer harikaydı. Cennet gibiydi. Etrafta kuş cıvıltıları ise eşsiz bir müzikal gibiydi. Ama ben Jungkook' u istiyordum. Onsuz bunların hiçbir anlamı yoktu ki.
Adımlarımı kesmeden ilerlemeye devam ettim. Su dizlerimi geçtiğinde durdum. Daha ne kadar yürüyecektim? Biraz ilerimde suyun yüzeyinde tam bir bölgede kırmızı balıklar toplanmaya başladı. Yuvarlak şekil oluşturan balıklar o şekilde dönerken balıkların ortasından çıkan kız ile duraksadım.
Kan ağlıyor gibi duran kızın bakışlarında duraksadım. Daldaki kız gibi bakıyordu. İçlerinde bir anlam taşıyorlardı ama ben bundan zerre bir şey anlamıyordum ve bu beni çıldırtacaktı. Balıklara eliyle beni gösterdiğinde balıklar bana doğru yüzüp birden altımda sandal misali oluşturdular. Bir sürü balığın üzerinde oturarak sudaki kızın yanına götürüldüm. Her şeyi akışına bırakmıştım artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-