Hope is a four-letter word.
(Umut dört harflik bir kelime.)~
(2 weeks later)
Olayların üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişti. Ben ortada yokken ortalığı havaya kaldıran Jungkook geldiğimi görünce ağlamaya başlamıştı. Ah hatırladıkça hem ağlamak geliyor hemde gülmek istiyorum. Yazık çocuğumun hep sümükleri akmıştı ağlamaktan.
Olayları teker teker anlattığımda hepsi şaşırmıştı. Rahim istediğimi de söylediğimde ise Jungkook beni omzuna atmış ve saraya geri sokmuştu. Bense içimden kıçımın yırtılmaması için dualar ediyordum. Tabi kime ediyorsam.
İç ses denen lanet Taemin arada uğruyordu ve uğrayacak o anı bulmuş ve benimle bir güzel dalga geçmişti. Ve kıçım çok acırsa söylememi istemişti. Nedenini sorduğumda daha çok dalga geçebilmem için bir sebep olur demişti. Bunlar hep pamuk gibi bir Tanrı olduğum için böyle davranıyor bana. Haşin bir Tanrı olsam böyle mi olurdu?
O günden sonra açıkçası her gün birkaç tur atıyorduk Jungkook ile. Çocuk sporu bırakmıştı. Gerçi o kadar şekilli pozisyonlara giriyorduk ki ikimiz de kas yapmıştık. Hadi Jungkook' u geçin bende kas yapmıştım. Hadi kas yaptığım yeri de tahmin edin. Doğru tahmin. Kıçım.
Üstünde zıplamaktan artık yorulan bedenimi yana attım. Evet birlikte olmak kutsal bir şeydi. Özellikle de Jungkook' la olurken ama çocuk hayvan gibi güçlüydü. Üzerime çıkıp birkaç kez daha gel git yaptıktan sonra içime boşalmıştı.
Üzerime yığıldığında kollarımı omzuna dolamış ve omzuna bir öpücük kondurmuştum. Boğuk bir kıkırtı bıraktıktan sonra boynumu öpmüştü o da.
Görkemli bir düğün düşünen biz artık düğünü falan geçmiştik. Birlikte olmadığımız bir gün aileler ve yakınlar arasında küçük çaplı bir düğünümsü bir şey olmuştu. Tabi sonra Jungkook beni bir çuvalmışım gibi yine omzuna atmış ve odaya gitmişti.
Halka evliliğimiz duyurulmuş ve herkese 1 haftalık tatil verilmişti. Bizden çok halka yaramıştı evliliğimiz. Biz hiç bırakmadan iş üzerinde çalışmıştık da falan da filan da işte.
Üzerime çöken yorgunluk uykusu ile tam uyuyacakken midem guruldamıştı. Hadi ama biz acıkmazdık ki. Zevkine yemek yer veya bir şeyler içerdik. Jungkook da bana merakla baktığında bende ne olduğunu anlamaya çalışıyordum açıkçası.
Jungkook yana kayıp oturur pozisyona geldiğinde bende oturur pozisyona geçecekken midemin ağzıma gelmesi ile kendimi banyoda bulmuştum. Kuru kuru öğürmem midemi daha da kötü bir hale getiriyordu. En sonunda yorgunluktan yere çöktüğümde soğuk soğuk ter atıyordum.
Jungkook koşar adımlarla kapının önündeki görevliye Tanrı Jin' i ve Tanrıça Jimin' i çağırmasını emretmişti. İkisi de hekim olsa da Jimin bu tür doğum gibi olaylarla ilgileniyordu. Asıl alanı bebeklerdi açıkçası ve gerçekten çok bilgili bir Tanrıçaydı.
Jungkook beni kucağına alıp yatağa yatırdığında bir yandan dudağıma kelebek öpücükleri konduruyor bir yandan da korkmamam gerektiğini söylüyordu. O sırada Taemin' i hissettim.
-Müjdem var!
"Ne müjdesinden bahsediyorsun. Ölüyor gibi hissediyorum."
-3 kişi kapını çalacak. Hazır ol.
"Ne bu gizemli hallerin. Bir kez de açık konuş be adam."
-Böyle daha havalıyım bebeğim.
"Kıçımın havalısı."
-Senin o becerilmekten şekilden şekile girmiş kıçınla beni nasıl bir tutarsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-