Dare to begin.
(Başlamaya cesaret et.)~
Yoongi annesinin yanına gitmiş ben ise annemin uyanmasını bekliyordum. Jungkook' la beraber.
Kız kardeşimi bir süre sonra yorulduğu için eve göndermiştim. Babam ise köşede mahçup mahçup oturuyordu. Aslında kızgın değildim babama. Hatta bir yönden de haklı buluyordum. Ama yinde de bu şiddete başvurmasını gerektirmezdi.
Jimin annemin odasından çıktığında ayaklanıp karşısına dikilmiştim. İlk korksa da sonra gülümseyerek bakmıştı. Deli miydi bu çocuk?
"Annenin bünyesi çok sağlam Taehyung. Korkulacak bir şey yok. Verdiğimiz ilaçlarla çoğu yarası kapandı bile. Ama anneni görmek istiyorsan benimle gelip sana bir güçlendirici nectar (Tanrı' ların ve Tanrıça' ların düzenli olarak içtiği güçlendirici ve enerji verici içecek) hazırlayalım ve onu afiyetle iç tamam mı? İtiraz yok düş önüme!"
Yüzüne şok içinde baktım.
"Sorduğun için teşekkür ederim."
"Ah canım her zaman."
Kıkırdayıp seke seke mutfak olduğunu düşündüğüm yere gitti. Bende peşinden gidecekken kolumdan çekilip bir odaya sokulmamla çığlık atacakken kokusundan Jungkook olduğunu anlamıştım.
Bende onun boynuna dolamıştım kollarımı ve sımsıkı sarılmıştım. Buna ikimizin de ihtiyacı var gibiydi çünkü.
"Taehyung oraya tek gittiğin için içim hiç rahat değildi. Çok korktum ben Taehyung sana bir şey olacak diye. O kadar korktum ki geldiğini ve burada olduğunu duyunca çok korktum başına bir şey geldi diye. Nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Ben-"
O kadar hızlı konuşuyordu ki parmağımı koymak zorunda kalmıştım dudaklarına. Derin derin nefes alıyordu. Boştaki elimi kalbini üzerine koydum ve hızlı atışlarını dinledim. Bir süre sonra kalp ritimleri sakinleştiğinde elimi kalbinden sürterek yanağına çıkardım. Koskoca adam tek hareketimle olduğu yerde titremişti.
Gülümsedim her iki yanağına da kocaman öpücük kondurdum. Geri çekilecekken başını boynuma gömmüştü. O gerçekten fazla iyi kalpliydi. Onun kalbini hak ediyor muydum? Bilmiyordum.
"Taehyung neredesin? İçeceğin oldu bile çabuk gel. Vitamini kaçmadan iç."
Jimin' in sesiyle olduğum yerde sıçrayıp hızla odadan dıalrı atmıştım kendimi. Mutfağa adımlarken meden bu kadar heyecan yaptığımı düşünüyordum sadece.
"Bardağım nerede?"
"Tezgaha yavaşça başını çevir."
Baktığımda...yeşil suydu bu resmen. Bir yudum aldığımda gözlerim büyümüş ve bardağı hepsini tepeme dikmiştim. Tadı anlatılamayacak kadar güzeldi. Bağımlılık yapıyor gibiydi.
Mutfağa üzeri tamamen ıslak bir Namjoon girdiğinde bakışlarımı kaçırdım. Çünkü Tanrı olduğunu ilk kez bu kadar belli ediyordu sanırım. Üzerindeki açık mavi gömlek tamamen üzerine yapışmıştı. Ah neden böyle giyiniyordu bu Tanrılar.
Jungkook da kaslarını belli eden dar siyah gömlekler giyiyordu. Çok büyük bir haksızlıktı bu. Olan var olmayan var değil mi?
Mutfağa Hoeok da girdiğinde hemen yanıma gelmiş ve kolunu omzuma atmıştı. Bana gülümsediğinde bende gülümseyerek gülüşüne karşılık verdim. Hepsi ayrı mükemmeldi. Gerçekten.
Mutfaktan gülüşerek çıktığımızda binaya koşarak gelen Yoongi' yi hissetmiştim. Diğerleri ne olduğunu anlamadan kapıya doğru koşmaya başladım ve kapıyı açtığımda karşında nefes nefese kalmış bir Yoongi gördüm.
Beni kolumdan tutarak içeri itti ve sürekli olarak arkasına bakmayı unutmadı. Hasır çantasının içinden küçük kırmızı bir iksir çıkardığında kaşların çatıldı. Neler oluyordu?
"Çabuk bunu iç annem sana büyü yapmış ve şu an üzerine doğru geliyor hissediyorum çabuk iç şu lanet şeyi."
Titreyen ellerimle açmaya çalışıyor açamıyordum. En sonunda alabildiğince tam içerken ortamı bir kasvet boğmuştu ama bir süre sonra yok olmuştu. İçmiştim ama neden bana değişik bakıyorlardı? Ne olmuştu.
Girişteki büyük aynaya yürüdüğümde şok oldum, üzüntüden ve anlık gelen halsizlikten dolayı dizlerimin üzerine çöktüm.
Kanadımın biri yere kül misali dökülmüştü. Bu-bu nasıl olur? Gözlerim dolarken Taemin' e sesleniyordum ama cevap alamıyordum. Lanet kaldı nerede bu!
"Taemin yalvarırım gel. Tekrar çıkacaksın değil mi? Ne olur öyle olsun Taemin ne olursun? Ben ne yapmalıyım? Söyle! Ne olursa olsun yaparım sensiz ve kanatlarımsız Taehyung olamam ben. Ne olur ses ver."
- Sana demiştim.
"Çok şükür cevap verdin. Sana yemin ediyorum ne istersen yapacağım. Kanatlarım geri dönmesi için de. Ve... sen iyi misin?"
- Çok halsizim Taehyung. Yoongi' ye teşekkür etmelisin çünkü diğer kanadımız da kül olsaydı bir daha ikisi de çıkmazdı. Ama büyüyü geri alabilirse eğer Yoongi çıkma ihtimali var.
"Hemen söyleyeyim o zaman."
- Tek kanat çıkarmanın zorluğunu şu an ne sen çekebilirsin ne de ben. Biraz daha güçlenmemiz gerekiyor yoksa ikimiz de ölürüz.
"Tanrılar ölmez ki."
- Sen öyle san. Tek ölümsüz Tanrı Zeus ve sadece bahşettiği kişiler ölümsüz olabiliyor. Ama seni hala bahşetmedi ve senin de benim de hala ölme ihtimalimiz var.
"P-peki Yoongi' ye söyleyeceğim."
Bakışlarım Yoongi' ye döndüğünde ortamdaki herkesin baygın olduğunu görmem ile şok geçirmiştim sanırım.
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-