19

1.5K 142 72
                                    

Speak your mind, even if your voice shakes.
(Aklından geçeni söyle, sesin titrese bile.)

~

Seri adımlarım savaş alanına doğru yol alırken Jin hyungum ve Jimin için savaşın yapılacağı alana yakın bir yerde bulduğum mağarayı onlar için yaşayan hekimlerle çevik hareketlerle sığınağa çevirmiştim.

Hala yaralı olsa bile yaşayan askerlerimiz vardı ve hekimler onları tedavi ettikten sonra onları da mağaranın kapısına dikmiştim. Güçlerimi hunharca kullanmam gereken bir savaş var değil mi?

Havalanıp daha hızlı varacağım aklıma geldiğinde geç olmuştu çünkü çoktan varmıştım bile. Jungkook, babası Ares ve askerler minotorlar ile dövüşüyorlardı.

Bakışlarım yere kaydığında bütün kılıçların ve okların kırıldığını görmüştüm ama bu sanırım Jungkook için hiçbir şeydi çünkü çevik bir hareketle aynı anda iki minotorun kafasını vücudundan ayırabiliyordu. Babası da onun gibiydi ama ne de olsa yaşlanmış olduğu için tek minotorla dövüşüyordu.

Gördüğüm şeyle gözlerim büyüdü ve kanatlarını bile ne ara çıkardığımı hissedemedim. Jungkook a arkadan fil dişi mızrakla yaklaşan minotoru durdurmam gerekiyordu ama nasıl?

O sırada bir şey oldu. Vücudumun irileştiğini hissediyordum. Ne olduğunu kavrayamasamda vücudumun bana kötü bir şey yapmayacağınu biliyordum. Buna ne Minho ne de Zeus izin verirdi.

Kanatlarım benim şu anki iri vücudumu taşıyamadığı için kül olmuştu. Sert bir şekilde yere ayaklarımın üzerine düştüğümde bütün herkesin bakışları bana dönmüştü.

Hala vücuduma alışık değildim ki hala daha irileşiyordum. Minotorların neredeyse iki katı büyüklüğüne geldiğimde büyük bir kaya parçası gibiydim. Ağır ve düştüğü yere zarar veren türden.

Hızla Jungkook' un arkasındaki minotoru başından tutmuştum. Tutmamla elimin arasında patlayan başı ile orantısız bir güce sahip olduğumu anlamıştım. Fakat sevdiklerime kim zarar verirse bunu hayatıyla öderdi. Bu kadar basitti.

Jungkook' u biraz da olsa zorlayan minotoru tek yumruğumla yerle bir etmiştim. Bu durum hoşuma gitmemişti. Eğer şu an bizimkilerden birine dokunursam ağır yara alırdı o yüzden kendimi onlardan uzak tutmalıydım. O yüzden kendimi sadece savaşa verdim ve neredeyse yarım saat içerisinde tüm minotorların yerde cesetleri yatıyordu.

Yavaşça hafifleyen vücudum ile eski halime döndüğümü anlıyordum. Sonunda. Tanrım sonunda bedenime dönebildim.

Askerler ve Ares önden giderken ben ve Jungkook da arkalarından geliyorduk. Beden değiştirdiğim için bedenim yorgun düşmüştü ama birazdan tekrar adrenalin yüzünden yorgunluğum geçecekti.

Elimin üzerinde bir el hissettiğimde bakışlarım elin sahibine döndü. Gülümseyerek bakıyordu. Gülümsediğimde elimi kaldırıp dudaklarına götürmüştü ki geri çektim. Kaşları katılırken açıklama gereği duydum.

"Bir sürü minotora dokundum ve öldürdüm. Pisim. Öpmek istemezsin."

Yumuşayan yüzü ile ikna ettiğimi anlamıştım. Gülümsemesi tekrar yüzüne yerleşirken elimi zorla da olsa tutup dudaklarına götürdü ve derin bir öpücük kondurdu.

"Sen hayatımda gördüğüm en masum, en temiz kişisin Taehyung. Ayrıca bunu söylemek her ne kadar utandırıcı olsa da ben utanmam bilirsen ve seni öpmeyi her zaman istiyorum zaten."

Yüzü çarpık bir sırıtışa peydah olduğunda gözlerim büyümüş ve koşar adımlarla ilerlemeye başlamıştım.

"Yah! Kim Taehyung! Hemen buraya gel! Seni öpmem lazım. Acil."

Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin