Don't be afraid to start over.
(Yeniden başlamaktan korkma.)~
Annem hızla iyileşmeye devam ediyordu. Yoongi ise üzerimdeki büyüyü kırmış benliğime işlemiş büyünün zayıf noktasını bulmaya çalışıyordu. Ona borçlanmıştım. Büyü tamamen bozulduğunda diğer kanadım çıkacak ve ben eski haline dönecektim.
Taemin hala ses vermemişti. Bu halleri beni korkutmuyor değildi ama sinirli olduğunu bildiğim için bir şey de diyemiyordum. En kısa zamanda aramızı düzeltmeliydim. Çünkü fark etmiştim ki ben Taemin' siz bir hiçtim.
Ellerimi Sağlık binasının kapısına koyup ittirmiştim. Kapı kolu yoktu. Neden yok diye sorduğumda ise acil bir hasta gelirse açılması kolay olsun diye cevabı almıştım. Mantıklı bir karardı.
Kapının önünde bekleyen babamın çökmüş bakışları beni bulduğunda geri inmişti. Hâlâ konuşmuyorduk. Daha doğrusu ben konuşmayı denesem de babam yaklaşmıyordu. Vurduğu için utanıyor olmalıydı. Jennie' den duyduğuma göre bize vurmaktan nefret edermiş ve hayatında hiç yapmamış. Tabi ilk bendim.
Adımlarım babama yönelirken hissetmiş gibi bakışları tekrar beni bulmuştu. Yanına gidince ne yapacağımı düşünüyordum. Sahi gelmiştim ama ne yapacaktım. Babamın bakışları tekrar yeri bulmuştu.
Bir adım yaklaşmıştım babama. Bir adım, bir adım daha derken dibine girmiştim ve aklıma düşen ilk şeyi yaptım. Sıkı sıkıya sarıldım. Annemi uzun bir süredir göremiyorduk. Tedavi sürecinde iken hastalar görünemezdi. Sadece şifacılar görürdü. Vücudu iyileşmeye başladıkça da görünmeye başlardı.
Babamın kolları da bana dolandığında öyle sıkı sarılıyorduk ki sanki bir daha görüşemeyecekmişiz gibi.
Annemin odasından telaşla çıkan Jin bizi görünce göz bebeklerini büyüttü ve merdivenlere doğru koştu. Babamla aynı anda odaya girdiğimizde ise şok geçirmiştik. Annem yatakta belirgin bir şekilde yatıyordu. Bunun bize iyi olduğunu göstermesi gerekirken her yerinin kan olması...
Odaya giren şifacılar, anneme içirilen otlar ve suları, kanlı kısımların yıkanması. Her şeyi sanki bir film izliyormuşum gibi izliyordum. Onlar yaşanıyor ve ben perdenin arkasından izliyordum. Öylece hareketsiz. Öylece donuk.
Bir süre sonra odadan çıkartıldım ve nereye olduğunu bilmediğim bir yere götürüldüm. Sırtım acımaya başlarken kül olan kanadımın yeniden çıktığını hissediyordum. Ama acı fazla değildi. Aklımda annemden başka bir şey olmadığı için acıya odaklanamıyordum. Kanadımın çıktığını sırtımın bir bölümünün kan olduğunu biliyordum ama umursamıyordum. Deli gibi annemi arıyordum çünkü.
Annemi bahçeye çıkarmışlardı ve hamağa yatırmışlardı. Başında bir sürü kişi vardı. Annem kalabalık sevmezdi ki. Kendi halkı ile görüşürdü ama sadece özel olarak. Hepsiyle tek tek ilgilenirdi annem. Her ihtiyaçlarını karşılardı.
Bacaklarım beni artık taşıyamazken kanatlarımdan annemin yanına götürmesini diledim sadece.
Annem sanırım iyileşiyordu çünkü artık kan yoktu. Peki neden herkes ağlıyordu. Biri bana ne olduğunu anlatmalıydı artık. Jennie ağlayarak kolumu tutmuştu.
"A-annem öldü abi. Annem öldü."
Hıçkıra hıçkıra ağlayan kardeşimi sakinleştirmek isterdim ama donmuştum. Ne demek annem öldü? Hani çok hızlı iyileşiyordu? Tedavi süreci çok iyi geçiyordu?
Yanına çöküp güzel yüzünü okşamıştım. Soğuk ve soluk yüzünü. Ben okşadıkça sanki gülümsüyordu ya da hayal dünyam benimle çok pis dalga geçiyordu. Hayır anneler ölmezdi. Anneler ölmek için değildi. Annemin yanından hızla uçup Zeus' un yaşadığı dağa gittim. Ne kadar hızlı olursam o kadar iyiydi.
Zeus geleceğimi bekliyormuş gibi mağaranın başında bekliyordu. Ayaklarına kapandığımda kaldırmaya çalışıyor kaldıramıyordu.
"Yalvarırım bana ölümsüzlük iksirini ver. Sana yalvarırım. Tanrı' m. Yardım et bana."
Benim yanıma yere çöktüğünde akan gözyaşlarımı silmiş ve başını olumsuz anlamda sallamıştı.
"Ölenleri geri canlandıramazsın Taehyung. Bu doğanın kanunu. Üzgünüm yapabileceğim bir şey yok. Ama senin var. Git ve annene veda et. Birazdan ruha dönüşecek ve tamamen yok olacak."
Bir hışımla kalkıp geldiğim yere geri uçmuştum. Jungkook deli gibi beni arıyor, Jennie ve babam annemin başına çökmüş ağlıyorlardı.
Jimin yanıma gelmiş ve ıslak gözlerini kurulamıştı.
"Anneni sen götürecekmişsin. Bunu yapabilir misin?"
Zor da olsa başımı sallayıp onaylamıştım. Annemin yanına giderken yolum açılıyor, herkes bana acıyor gibi bakıyordu. Kolumdan tutulduğunda ağzımdan istemsiz hıçkırık kaçmıştı. Bakışlarım elin sahibini bulduğunda onun da gözleri kzıarmıştı. Hafifçe gülümsemeye çalışmış ve tuttuğu elinden kurtulmuştum.
Annemin yanına geldiğimde babam Jennie' yi kaldırmış ve bana izin vermişti. Annemin narin bedenini kucakladığımda başı ve kolu aşağıya sarkmıştı. Artık hıçkırıklarımı tutamıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Yavaşça gökyüzüne doğru yükselirken bile ağlamaya devam ediyordum. Bulutların hizasına geldiğimde Bulut Perileri etrafımızda daire oluşturmuştu. Annem yavaşça ruha dönüşürken bağıra bağıra ağlıyordum ki havada bile zor duruyordum.
Annem ruh olduğunda kendimi daha fazla tutamamış ve bırakmıştım. Periler tuttuğunda yere indirmek in hareket edecekken havanın birden kararmasıyla başım gökyüzüne dönmüştü. Annemin gezegeni kırmızı rengine sahipti. Hatta öyle güzel bir kırmızıydı ki o gören hayran kalırdı. Peki ya neden şimdi olumsuzluğun rengi griye dönmüştü. Ay yas tutuyordu. Ya da bundan sonra böyle kalacaktı.
Artık ne benim için ne de çevremdekiler için her şey eskisi gibi olacaktı. Savaş. Savaş asıl şimdi başlıyordu.
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-