Take my hands now.
You're the cause of my euphoria.
Close the door now.
When I'm with you, I'm in utopia.(Şimdi ellerimi al.
Coşkumun nedeni sensin.
Şimdi kapıyı kapat.
Seninle ütopyadayım.)~
Şu an deli gibi araştırıyorduk. Mül Gezegenini. Arıyorduk fakat ben delirmiş gibiydim. Her geçen saniyede ellerimin titremesi artıyordu.
Geç kalma diyordu ama ben daha bulamıyordum bile onu. Sinir krizi geçirir gibi titremeye başlamıştım. Ne kadar faydasızdım ben. Yardım edemediğim sürece ne işe yarıyordum ki.
Şu an tüm gezegenin yaşama şansı benim elimdeydi. Her şey insanların bencilliğinden kaynaklanıyordu. İnanın sinirlerim o kadar bozulmuştu ki ne yapacağımı bile bilmiyordum. O kadar düşünce vardı ki hangisini nereye koyacağını bilmiyordum. Mantıklı düşünce olsa bile kullanamazdım şu an.
"İŞTE! İŞTE BULDUM MUL GEZEGENİNİ! Ama... ama bu nasıl olur?"
Jimin zıplayarak bulduğu bilgiyi şen sesiyle şakıyarak söylerken gördüğü şeyle sesi kısılmıştı. Neler oluyordu?
Yanına gidip baktığı yere baktığımda duraksamıştım. Ama... ama nasıl olur? Dolu gözlerimle olduğum yere çöktüğümde kimsenin benimle ilgilenecek hali yoktu.
Geç kalmıştım. Çok geç kalmıştım.
Önümdeki kürede görmüştüm onu. Yüzündeki korkuyu ve hepsini. Ölmeden önceki güzel gülümsemesi yakmıştı içimi. Kavuşturamamıştım onları. İçim çıkar gibi ağlarken üzerime dolanan güçlü kollar yalnız hissetmememi sağlıyordu ancak şu an yalnız kalıp düşünmem gerekiyordu.
Gezegeni bulup öyle Zeus' a haber verecektik annesini bulduğumuzu. Olmadı. Yapamadık. Yetişemedim. Sarsak adımlarımla ayağa kalktığımda hepsinin meraklı bakışları üzerimdeydi. Jungkook elimi tutup beni sürüklerken köşeyi dönmemizle beraber sımsıkı sarılmıştı. Biliyordu nasıl hissettiğimi.
Kollarımı sıkıca beline dolayıp burnumu boynuna görmüştüm. Kokusu sakinleştiriyordu. Derince kokluyordum boynunu. Yaşama sebebim buymuş gibi kokluyordum.
Arkadan sesler geldiğinde ayrılmıştık. Ne olduğuna baktığımızda siyah büyük bir uzay aracı yaklaşıyordu. Ama nasıl. İnsanlar ne olursa olsun buraya gelemezlerdi. Onlara görünmezdi burası. O-onlar başka tür bir yaratık mı?
Aracın indiği yere gittiğimizde diğerleri de geliyordu. Kapı açılmasıyla onları görmüştüm. Mül halkı. Gözlerim dolarken gözlerim onu aramıştı. Prenses Laho.
Yer açtıklarında aralarından geçmiştim. Arkada hareketsiz yatan Laho ile adımlarım hızlanmış ona koşuyordum. Vücudu zayıflamış duruyordu. Bedenini kucağıma aldığım gibi araçtan çıkarmıştım.
Jungkook' un gözleri kıskançlıkla parlarken benim gözlerim Jin ve Jimin' i arıyordu. Kucağımdan alınan Laho hızla Sağlık Binasına götürülmüştü.
Aklıma gelen Zeus ile Taemin' i çağırmıştım. Uçarak gelen Taemin omzuma konduğunda Zeus' u Sağlık Binasına getirmesini söylemiştim ve sorgulamadan kabul etmişti.
Koşar adımlarım asla durmuyor araçtaki diğer halka yardım ediyor ve gemiden inmelerini sağlarken aynı anda da Sağlık Binasını tarif ediyordum. Bilmediğim bir şekilde onların dilini konuşuyordum ki bunu nasıl yaptığımı bende bilmiyorum.
Gemiden herkes inmişti. Tam bir adım atacakken bir taş düşme sesi geldi gemiden. Arkama dönüp tekrar gemiye baktığımda içeride küçük bir çocuk görmüştüm Mül halkından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-