Oh that would be my first death.
I been always afraid of...(Oh bu ilk ölümüm olmalı.
Her zaman korktuğum...)~
Gözlerim karşı duvara odaklı bomboş bir şekilde bakıyordum. Jonghyun' umu benden almışlardı. Kanatlarının üzerinde göklere taşımışlardı oğlumu ve ben onun için hiçbir şey yapamamış, ona layık bir uğurlama töreni bile yapamamıştım. Çünkü hala inanmıyordum oğlumun öldüğüne, melek olup gökyüzüne uçurulduğuna...
Bebeklerim kardeşlerinin ölümünden daha fazla etkilenmesinler diye bir süreliğine uyutmuştum onları. Hem benim kafamı dinlemem gerekiyordu hemde onların kardeşsizliğe alışması.
Jungkook ise berbat bir haldeydi. Sürekli kendini suçluyor, ciğerleri sökülene kadar ağlıyordu. Farkında değil miydi, ikimizin de birbirimize ihtiyacımız vardı.
Ellerim sürekli karnıma gidiyor eski haline göre küçülmüş karnıma dokundukça ağlamaya başlıyordum. Kötüydüm. Çok kötüydüm hemde.
Boşuna dememişler; annesini kaybedene öksüz, babasını kaybedene yetim derler ama çocuğunu kaybeden için bir kelime yok çünkü böyle bir acının tarifi yok.
Kapım tıklatıldığında bakışlarım kapıya döndü. Kapıyı çalan kişi cevabımı beklemeden kapıyı açtığında gelenin babam olduğunu görmüştüm. Görmemle de ağlamaya başladım.
Kollarımı açtığımda babam da gözleri dolu bir şekilde hızlı adımlarla yanıma ulaşmış sımsıkı sarılıyordu. Kollarım boynunda hıçkırarak ağlamaya başladığımda babam sesini çıkartmadığı için ağladığını bilmiyorum sanıyordu ancak omuzlarım onun sıcak gözyaşları ile sulanıyordu da haberi yoktu.
Bebekleri en çok isteyenlerden biri de babamdı. Hep daha çok çocukları olsun istemişlerdi annemle ancak işlerinin yoğunluklarından dolayı gerçekleşememişti. Torunlarının olacağını öğrendiğinde ise mutluluktan deliye dönmüştü.
Aralık kapı tıklatıldığında başımı kaldırmama vakit bile kalmadan Jennie koşarak geldi ve babamla benim boynuma sarıldı. Şen şakrak Jennie bile benimle beraber çökmüştü bu dönemde. Kardeşim olduğunu en çok hissettirdiği zamandı ve benim o anları unutmam imkansızdı. Unutamazdım da zaten.
"A-abi sanırım seni babam ve benden daha çok bekleyen ve merak eden biri var. Hemen kapının önünde. Şimdi biz babamla çıkalım olur mu? Sen seni o çok merak eden kişiyle konuş ama abi... biliyorsun her daim yanındayım, yanındayız."
Jennie' nin yanaklarını avuçlayıp alnına uzun bir öpücük kondurdum. Bu benim dünyadan döndüğümden beri ilk öpüşümdü kardeşimi. O yüzden çok değerliydi bu an.
Ellerimin üzerine kendi ellerini koymuş ve ellerimi okşamıştı sol gözünden akan gözyaşı elime damlarken. İki avucumu da tek tek öpmüş sonra da yataktan kalkıp kapıya doğru ilerlemişti. Babam ise ben Jennie' nin alnından öperken o görüntüye dayanamamış ve odadan dışarıya atmıştı kendini.
Kapının girişinde sadece kafasının arkasını ve vücudunu görebildiğim Jungkook, bana bakmamaya yeminli gibi ne bana dönüyor ne de yere eğdiği kafasını kaldırıyordu.
"Jungkook?"
Adını seslendiğimde duyduğum bir burun çekme sesi ile yavaşça yataktan kalktım. Onun da canı çok yanıyordu. Hem evlat acısı çekiyor, hem de suçluluk duygusu yaşıyordu. Kapı eşiğine dayanan koca vücudu un çuvalı gibi yere yıkıldığında adımlarımı hızlandırdım ve bende karnıma dikkat ederek yere hemen dizlerinin önüne çöktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'
Fantasy-Tanrılar ve Tanrıçaların gerçek olduğu bir dünya. - Peki ya savaşın olduğu bir dünya. - Bu karmaşa içinde mutluluk ve sevgiye yer var mı? 'Mutluluk ve sevgiye her zaman yer vardır. Önemli olan onlar için zaman ayırmak.' -DÜZENLENİYOR-