İZİN VEREMEM!

4.7K 18 4
                                    

  Onca koşuşturmadan sonra evimdeyim ama, artık bir şeyler değişiyor içimde.Sanki yaşamın önceki tadı tuzu yok. Veya öncesinde ben umursamıyormuşum da yeni fark etmişim gibi.Beni tek sevindiren nokta çocuklarımın yanına dönmem.Tabii onların olan bitenlerden haberi yok.Bilmeleri de gerekmiyor.Onlarında aynı korkuyu ve gerilimi yaşamalarını asla istemem.Onları öyle seviyorum ki tüm kötülükleri kendime çağırıyorum, yeter ki onlardan uzak dursunlar. Hakkını vererek annelik yapmak böyle olmalı. Anne normal şartlarda her şeydir.

    Anahtarın kilitte dönen sesini duymuş olmalı ki evimin kapısın açtığımda beni ilk karşılayan kedim oldu.Bakmayın kedi dediğime, aslında en küçük çocuğum.Öyle bir mırıldanıp sokuluyor ki yanıma...Özlemini mırıl mırıl anlatma çabasında. Gözüm ileride duran mama tabağına takıldı, yemeği var.Hani kedi için nankör derler ya, acaba açlıktan mı bunları yapıyor diye merak ediyorum.Hayır, açlıktan değil. Onca yaşanmışlığa rağmen bu içtenliği gösteremeyenler utansın.Ve evin diğer iki ferdi uykulu uykulu yanıma geliyorlar.Bir arada olduğumuz için mutluyuz.Atılıyorum hemen:

''-Hadi yatın, uyumaya devam, daha çok erken, ben de biraz uyumak istiyorum,kalkınca konuşuruz.''

Uyku sersemi tek kelime etmeden yataklarına dönüyorlar.Küçük çantamı yatağımın üzerine fırlatıp kendimi duşa atıyorum, temizlenmeye, dinlenmeye ve gevşemeye ihtiyacım var.Zaman öyle hızlı akıyor ki resmen koştura koştura yaşıyorum.Ilık sular bedenimden süzülürken yavaş yavaş rehavet çöküyor.Tüm pisliklerden arınmış gibiyim.Ufak tefek olduğum için bana büyük gelen bornozu giyiyorum.Komik derecesinde bol, ama iyice sarınıyorum. Az önce aceleyle attığım çantamı kenara itip kendimi yatağıma bırakıyorum. Gittiğiniz yerde çok iyi ağırlansanız bile insanın kendi evi gibi yok.Çocuklarımı, kedimi, yatağımı her şeyi çok özlemişim.Hatta bu ruh hali içinde sıkıntılarımı unutuyorum bir süreliğine.Gözlerim kapanıyor.

    Ne kadar rahat kaldım bilmiyorum. Ardından beni rahatsız eden o fısıltılar, tanımlayamadığım sesler başlıyor hafiften.Kısa sürede tempo artıyor ama, o kadar yorgunum ki korkmuyorum da!Sadece bir süre uyumak istiyorum, ağır bir uyuşturucunun etkisindeyim adeta. Rahat bırakılmak istiyorum.Sanki beynimden geçenleri anlamışcasına inatla devam ediyorlar, etrafımda gezinen, görünmeyen varlıklar bundan huzursuzlar.Saçlarımda gezinen bir el, ensemde hissettiğim ürperti...Kulağımın dibinde söylenen alçak tonda anlayamadığım kelimeler.Derin bir kuyuya yuvarlanıyorum, kopkoyu, derin karanlık...

   Birden gözlerim açılıyor. Tavana bakıyorum bir süre, artık ne göreceksem! Aslında farkında olmadan ortamı dinliyorum.Sadece sessizlik, uyumadan önceki kalabalığım gitmiş.Tek fısıltı ya da ses yok. Kalkıp giyiniyorum. Derken aklıma malûm kitap geliyor. Çantamdan çıkarıp komidinin üzerine bırakıyorum usulca. Banyoya gidip kirlileri makineye atıyorum, tekrar odama dönüyorum. Bir esinti yalıyor yüzümü, şaşırıyorum.Pencereler kapalı. Olduğum yerde doğruluyorum ve istemsizce kitaba dönüyor yüzüm.Sanki görünmeyen bir el hızlı hızlı sayfalarını çeviriyor. Unuttuğumu sandığım korku yeniden en yakınımda.Hareketsiz bunun bitmesini bekliyorum. Asır geçmiş gibi hissediyorum.Ve açılan bir sayfada hareket duruyor. Gidip bakma konusunda yaşadığım ürkeklikle biraz bekliyorum.Bacaklarımın titrediğini hissediyorum.Hafiften sarsılarak ilk adımı atıyorum ve yine bekliyorum yeni bir hareket olacak mı diye. Her şey sakin. Bir adım daha yaklaşıyorum, boynumda ürperen damarı ve kalp atışımı duyabiliyorum.Nihayet bir adım daha...Açık kalan sayfaya bakıyorum.Ucu eskiliğinden hafiften yırtılmaya dönmüş,sararmış sayfaya...Korka korka okuduğum ilk cümle varlığımı yerinden oynatıyor.''Öteki aleme geçiş!!'' O dehşetle ilk tepkim hızla kitabı kapatmak oluyor. Çıkan sesten de korkuyorum yaptığım ani hareketten de! Aynı sayfa yüzüme çarpar gibi tekrar açılıyor.Olduğum yerde hafif bir çığlıkla sıçrıyorum.Tek düşündüğüm uzaklaşmak ondan.Bilinçsizce yatağımın duvar yönündeki köşesine çekilip, anne karnındaki bebeğin şeklini alıyorum, iyice kapanıyorum.Yüzüm duvara dönük.Yine aynı anlamsız sesler duyulmaya başlıyor.Ağlamak istiyorum da boğazım düğüm düğüm. Allahım yardım et, çok korkuyorum.Çocukken anneannemin öğrettiği duaları okumaya çalışıyorum ama, o dehşet anında ne kadar doğru ne kadar tamam farkında değilim. Ölümün gelmesini diliyorum içimden, onun daha merhametli olduğunu düşünüyorum bu karşımdaki şeyden...

    Üzerimdeki her şey terden sırılsıklam bedenime, saçlarım yüzüme ve alnıma yapışıyor.Görmek ve duymak istemiyorum onu.Tüm vücudumu sıkıyorum, ona karşı koymaya çalışıyorum.Kendi çapımda...Ama olmuyor, yine beynimin içinde ve konuşuyor, beni çıldırtan soğuk ve değişik tarzıyla:

''-Beni sen çağırdın...Unutma! Seninim ve sen de benimsin... Benim alemime gideceğiz...Karşı koyman hiçbir şeyi değiştirmez...''

Üzerimdeki tonlarca ağırlık çığlık atmamı engelliyor.Tüm gücümü kullanmama rağmen parmağımı bile hareket ettiremiyorum.Gözlerimi kapatıyorum görmemek için. Yaklaştığını hissediyorum. O kadar yakınımda ki!..Kötü enerjisi tenime yakın ateş, pis kokusu içimi bulandıran tiksinti. Korkunun yanına bunlar da ekleniyor ve tam bir azap çukuru...Ve çirkin sesiyle son darbeyi vuruyor:

''-Kurtulmak istiyorsun ama, bunun için bana iki can vermen gerek!.. ''

Sesi yavaş yavaş azalmaya başlıyor, ama beni diri diri ateşe atan dört kelime aklıma yapışıp kalıyor:

''-...iki can vermen gerek!..''

Ağlayabiliyorum artık, bu nöbeti de atlatıyorum ama, iki canla kimi kast ediyor?! Aklıma ilk gelen çocuklarım oluyor. ''Hayır!..Hayır!..'' diye sayıklar gibi daha çok ağlıyorum.Birden doğrulup oturuyorum.Çocuklar varsa işin içinde herkese her şeyi yapabilirim!. Az önceki dehşetimi unutup kitabı alıyorum ve tek tek her sayfasını dikkatle okumaya başlıyorum. Biliyorum ki çıkışım da bunun içinde!..Beni ilgilendirmeyen bölümleri hızlıca geçiyorum ama, okumak pek kolay olmuyor. Hem eskiliğinden dolayı bazı yerleri zor okunuyor hem de eski okuma hızımı kaybettiğimi fark ediyorum. Eski Türkçenin bazı yerleri beni zorluyor.Kendi kendime  söyleniyorum farkında değilim:

''-Hadi oku şunu, hatırla!  Okuman gerek! Aptal!''

Kitap kucağımda olduğum yerde öne arkaya sallanıyorum durmadan hatim eder gibi.İnatla okumaya çabalıyorum ve bir süre sonra açılıyorum, kelimeler kayarcasına geçiyor gözümün önünden.Son açtığım bölüme saplanıp kalıyorum.Beni kurtarsa kurtarsa evvel Allahın izniyle bu kurtarır.Tam okumaya daldığım an:

''-Anne! Hadi kahvaltı yapalım, konuşalım,seni çok özledim.''sözleriyle dikkatim dağılıyor.Kapıya bakınca kızımı görüyorum.Tuhaflığımı sezmiş gibi devam ediyor:

''-Neye üzüldün sen? Ağlamışsın!''

Toparlanıyorum hemen:

''-Üzüldüğüm falan yok yavrun,yeni uyandım,ondandır.''

''-O kitap da ne öyle? Pek eski.''

''-Eski Türkçe el yazması.Elime geçti ne var ne yok diye okumaya çalışıyorum.Neyse sen onu bırak, hadi kahvaltımızı edelim.''

Derken sanki az önce beni ziyaret eden yaratıktan onu kaçırmaya çalıştığımı hissediyorum.Daha da geriliyorum ama, belli etmeme çabasındayım.Kitabı hızla kapatıyorum ve anlamsız bir telaşla dolabımın çekmecesine atarcasına bırakıyorum.Kızıma dönüyorum:

''-Haydi yemeğe!'' derken yüzümde zorlama bir gülümseme var.Önce onun çıkmasını bekliyorum odadan.Salona geçtiğinden emin olunca gözlerim odanın dört bir yanında dolanıyor.En son dolabın çekmecesine bakıyorum, kitabı bıraktığım çekmeceye.Tam kapattığımı gördüğüm çekmece aralık, hırsa itip iyice kapatıyorum.Sadece burada kalması gerekli çünkü.Odanın kapısını da kapatıyorum.Çocuklarıma erişmesine asla izin veremem!..


DEMONOPHOBİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin