KİM KAYBETMİŞ Kİ BEN BULAYIM!

4.4K 13 1
                                    

   Gözlerimi açtığım halde korkutan bir karanlığa teslim edilmek insanı donduruyor.Bu sefer tüm dikkatimle çevremdeki sesleri dinlemeye koyuluyorum.Ne olup bittiğini anlamam gerek.Günler önce başlayan fırtına devam ediyor.Rüzgarın savurduğu yağmur damlalarını duyuyorum camlara çarptıkça.Nereden geldiğini anlamadığım bir metalik ses.Büyük ihtimal fırtınanın yerinden oynattığı bir tabela ya da ona benzer bir şey.Beşik gibi sallandığı işittiklerimden belli.Ve anlıyorum ki meşhur elektrik arızası tekrarı.Her kış bu eziyeti bize yaşatmadan edemiyorlar.Yazın cıvıl cıvıl olan bu yer kışın hükmünde lanetli bir kasaba gibi şu vakitler.Sıcak akşamlarda duyduğum hayat belirtisi kımıltılar kayıp.Kapkara bir zindana düşmüş gibiyim.

   Kalkmak için davranıyorum yatağımdan ama, boşuna.Adeta yattığım yere sırt üstü çivilenmişim.Parmağımı bile oynatamıyorum.Nefes almak dünyanın en zor gayretine dönmüş.Gözüm karanlığa alışır da bir şeyleri fark edebilirim diye uğraşsam da karşımda kocaman bir kara heyula duruyor.Karanlık katman katman yer değiştirip kımıl kımıl karşımda.Ve sanki içinde cismi bir türlü belirginleşmeyen bir varlık.Ayak ucumda devasa bir küre halini almış aheste aheste dönmekte.İkinci bir dalga beynimi yalıyor...Yine geldi!..Kişinin tam her şey bitti,biraz rahatım diye düşündüğü anda yaşamak zorunda kaldığı ürküntü...Zaten kolay kolay elinden kurtulamayacağımı biliyorum,bunun için kahin olmaya da gerek yok ama,bari şu birkaç gün rahat bıraksaydı...

   Yatağımın ucunda,tam karşımda durmadan artan bu yoğunluk beni olduğum yerde mahsur bırakmıştı yine.Daha önceki ziyaretlerindeki gibi.Ama bu sefer daha cüsseli.Sanki benim bunalımlarımla,sıkıntılarımla gelişmiş gibi...Beslenme kaynağı bu olsa da benim elimden gelen bir şey yoktu.Çünkü etrafımdakiler iyice bencilliği önlerine katmış,dört nala üzerime geliyor.Yanımda kalan bir iki nadir iyi insanın da onlara baskın gelmesi imkansıza yakın bir zorlukta.Gözlerim dehşetle açılıyor...O karanlığın içinde parlayan iki iri göz görüyorum,üzerime kilitlenmiş.Artık belli forma girmeye başlıyor diye düşünüyorum.Derken yavaş yavaş üçgenimsi bir kafatası beliriyor.Çirkin bir burun ve hemen ardından o kan donduran gülüşünü hiç bırakmayan aynı derecede kötü görünen bir ağız...Öyle ürkütücü bir surat ki sanki derisi yüzülmüş,etleri ve kemikleri görünen bir yüz...Aklımdan geçen koşa koşa odamdan çıkmak da adım gibi biliyorum asla buna izin vermez.Karşımdaki şeye bakmak zorundayım...Geri planda ince bir tabakaya benzer uzantılar yükselmeye başlıyor,kanada benzer ama kendisi kadar korkutucu.Arada bir onların hareketinden kaynaklı hışırtıyı andıran sesler duyuluyor...Cehennemden kaçmış bir zebani odama gelmiş...Ve gıkımı çıkaramıyorum.Tüm hareket gücüm elimden alınmış.Başıma ne gelecekse,her tehlikeye açık karşısında küçücüğüm...Kanat benzeri uzantılar yavaş yavaş genişlerken yüzündeki çirkin gülüş de sanki her yeri kaplayacak kadar artıyor...En son da upuzun kemik bedeni ortaya çıkıyor.Mezarından yeni çıkmış,bir ucubeye benziyor...Beraberinde beni oldukça rahatsız eden çürümeye benzer bir kokuyu da dağıtıyor çevreme.Yoğun bir tiksinti yaşıyorum...Zaten aşırı korkudan oluşan mide bulantım uç noktalara ulaşıyor...

   Kemik benzeri elleri ayaklarıma dokunuyor.Her dokunuş midemi daha da kaldıran bir ıslaklık hissi bırakıyor bende...Daha yukarılara doğru gıdım gıdım ilerliyor.Öldüm artık diye düşünmeye başlıyorum.Öyle olmasa da bu biraz daha devam ederse olacağı kesin.Ele benzeyen iki kemik parçası nihayet boynumu buluyor...Zaten nefes almak zorken bu durumumu daha da vahim hale getiriyor.Canımı almaya geldi bu sefer diye karar veriyorum.Çünkü elleri gittikçe baskısını arttırıyor...Bildiğim tüm duaları okumak istiyorum ama, o dehşet yüzünden sanki zihnim bomboş,her şeyi unutmuş gibiyim.O,bu durumdan gayet hoşnut...Bana istediği eziyeti yapabiliyor...Bir nevi kuklayım elinde,canı istediğinde ipini asıldığı bir kukla...Elleri hala boğazımda,dev bir ejderha gibi göğüs kafesimin üzerine yerleşiyor...Yüzü yüzümde...O korkunç oyukları bu kadar yakından görmek anlatılması mümkün olmayan bir dehşet...Bir elini oynatıyor.İnsan parmağına asla benzemeyen bir çıkıntıyı çenemde,alnımda gezdiriyor.İnsanın ölsem de kurtulsam dediği o ürperti anı...

   Daha nasıl yaşadığıma hayret ediyorum.Kaskatı bir bedenle zoru zoruna nefes alırken o duruşunu değiştirmiyor.Derin bir mezarda kapalıyım,kimse yardımıma gelemez...Duyduğum iki şey kalıyor geriye.Onun kanat çırpışına benzeri tınısı ve nefes almak için zorladığım boğazımdan çıkan hırıltı...Sanki ömrümce izlediğim korku filmlerinin bende canlanmış hali...O korkunç ağzını açmaya başlıyor.Devasa bir uçurum gibi,alevlerin kaynadığı bir kuyu gibi...Pis kokusunu ve ıslaklığını daha yoğun hissediyorum.Bana daha da yaklaştığında gözlerim kapanıyor.Daha fazlasını görmek benim gücümün yeteceği bir dayanıklılık değil...Son bir cümle yankılanıyor beynimde:''Az kaldı...Az kaldı...''

   Şiddetli kapı çarpılması sesi ile gözümü açtığımda hala yaşadığıma inanamıyorum.Normalde tatil günlerinin huzurunu bozan bu gürültü beni sinirlendirirken şu an mutlu ediyor.Çünkü yaşadığımın,gerçek yaşamın belirtisi...Bütün kuvvetimin bedenimden çekilip alındığını hissediyorum.Yorgunum hiç uyumamışçasına...Eklemlerim yoğun bir soğuk algınlığının etkisine girmiş gibi sızılı.Adeta dövülmüşüm gibi...Korka korka önce sağ elimi hareket ettirmeye karar veriyorum ve başarıyorum.Müthiş bir rahatlama...Yine temkinli bir şekilde olduğum yerde doğruluyorum.Bir süre yatağımda oturup gözlerimi çevremde gezdiriyorum.Şaşmamak olası değil.O mücadeleden sonra her şey düzgün ve yerinde.Kabusa benzetsem de gerçek olduğunun ayrımındayım.Bitmiyordu ki!..Belirli aralıklarla bana korkuyu yaşatıyor.Yalnız kafamda az çok bu karabasanı sistematik hale getirmeye başlıyorum.Beni ziyaretleri rastgele değil.En dar,en sıkıntılı anların ardından beni buluyor.Bir bakımdan bizimkilerin taktiğini uyguluyor.Olay gayet basit.Bir süre iyi olamama izin veriyorlar ve hemen ardından ummadığım bir anda patlak veriyorlar.Kedi-fare oyunu...

   Acaba? diye düşünmeye başlamışken iradesizce yerimden fırlıyorum.Karşıdaki duvara dayanmış şifonyerin en alt çekmecesini açıyorum.Bir yandan da umarım yerindedir diye dua ediyorum.Yedeğe ayrılmış çarşafları,yastık kılıflarını bir bir aceleyle kaldırıp en alta bakıyorum.Yerinde duruyor.Rahatlamış hissediyorum.Kitabı kimsenin görmeyeceği bir yere saklayacağım derken burası bana gayet uygun gelmişti.Gerçekten de iyi bir yer.Sakinlemiş hareketlerle çarşafları ve yastık kılıflarını düzgünce katlayıp yine kitabın üzerine yerleştiriyorum.Usulca çekmeceyi kapatıyorum.Ve bitkin bir şekilde yatağın ucuna ilişiyorum.Bir süre hiçbir şey yapmadan oturmak bana iyi geliyor.Bu, oldukça ölçüsüz bir dehşet hissini yaşadıktan sonra beyni sıradan hayata adapte etmek oluyor.Çünkü benim katlanmak zorunda olduğum bu dünyaya ait sıkıntılarım ve sorumluluklarım da var.Bu nöbetlerin ardından onları da ihmal etmemem lazım.Özellikle çocukların hiçbir şeyden haberi olmamalı...

   Uzun zamandır önümü kesen kara bulutların bir yanı bu alemden bir yanı öte alemden.Benzerlikleri de var.Aralarında anlaşmışlar gibi biri sahneden indiğinde hemen diğeri sahneye çıkıyor.Yani gösteri aralıksız devam ediyor.Korku,eziyet,dehşet,sıkıntı,bencillik bu filmin baş aktörleri.İronik tarafı,seyretmeye zorlanmam...İlginçtir ki o klasik soruyu zaman zaman ben de kendime soruyorum,ne yapmıştım da bunlar bana reva görülmüştü?!.Tabii hep cevapsız sitemler olarak aklımda yerini alıyor bu çaba...

   Hemen kendimi motive ediyorum,etmeliyim,zorundayım.Kalk kızım,toparla kendini!.Yeni bir gün başlıyor.Devam etmeye mecbursun çünkü sen yalnız değilsin.Ve hep olduğu gibi güçlü olmak,olamasan da güçlü görünmek zorundasın!..Alenen kendi kendime gaz veriyorum,hep olduğu üzere.Yapabileceğim başka bir şey şimdilik yok.Ama tüm gayretimin nedeni bu çaresizliği değiştirmek değil mi?..Evet,diyorum yüksek sesle...Ve acı acı gülümsüyorum halime.Tatile girmek heyecanıyla olmayacak düşlere kapılmışım.Rahatı,huzuru kim kaybetmiş ki ben bulayım!..

DEMONOPHOBİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin