KEDİ FARE OYUNU

3.3K 15 2
                                    

    Bazen kontrol altına alabildiğimi sandığım yaşam, tamamen yanıldığımı bana göstermekte gecikmiyor.Dünyadaki kötüler ve dünya dışı bilinmezimle hayatım, kedi fare oyununa dönüyor.Tek başıma uğraşmak ise tamamen haksızlık.Güç dengesinin olmadığı bir karmaşada debelenip duruyorum. Ve daha da zoru, tüm bunlar içinde günlük rutinimi devam ettirmeye çalışmak, hem de sevdiklerime zarar vermesini önlemeye çalışarak.Kısaca seyircisi olduğum tatlı hayattan sonra eve döndüğümde, aynı sıkıntılarla baş başa kalmak, bünyemi daha da zorluyor.Rahatı görüp yaşayamamak, çözümü az çok bilip bir şey yapamamak.

   Ilık hava, yazın geldiğinin habercisi. Tüm bunların öncesinde olsaydım, bu bile tek başına mutluluk kaynağı idi. Balkona yakın koltuğa uzanır gibi oturuyorum, ayaklarım hemen önümdeki orta sehpaya dayalı.Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş ama, benim durumum daha da çetrefil.Bu akşamı ağır ağır aklımdan geçirip analizini yapmaya çalışıyorum.Her şey çok da iyi giderken, bana görünmesi.... Kalan hayatım böyle geçecekse, tam bir azap.Gözüm caddeye kayıyor.İnsanlar gayet normal bir hayatın içinde.Oysa ben sürekli tetikte kalmak zorundayım.Bunun diğer anlamı, hiçbir vakit mutlu ve huzurlu olmamak ya da bir sıkıntıdan çıkıp diğerine dalmak.

   Yoğun bir sıkıntı hissediyorum, sanki görünmez bir ateş ayağımdan yukarıya doğru dalga dalga ilerliyor ve sanki boğazıma eriştiğinde beni alıp götürecek!Soğuk bir şeyler içmeliyim diye kalkıyorum.Buzdolabından meyve suyu alırken, aynı zamanda canımın kahve istediğini de fark ediyorum.Sanki hiç vaktim kalmamış gibi her şeyi hemen yapmak telaşı gibi bir tuhaf his.Meyve suyumu alıyorum, kahvemi hazırlıyorum.Yine eski yerime çöküyorum.Aslında hayatınız yolundaysa geç saatlere kadar oturmak gayet keyifli.Çocuklar uyumuş, Pamuk Prensesim ayağımın dibinde.Bardağı ve fincanı orta sehpaya koyuyorum.Gözüme çok şirin gelen tüy topumu kucağıma alıyorum.Dünyaya göz açtığı ilk birkaç günden beri ona baktığım için sanırım beni annesi zannediyor.Kocaman kulakları, iri ve sürme çekilmiş yeşil gözleri, bembeyaz tüylerinin arasındaki birkaç sarı beneğiyle tam bir prenses.Onu, çoğu insana da değişmem.Dokunduğum an mırlamaya başlıyor.Ağzının kenarlarından hafifçe öpüyorum, başını bana çevirip burnunu çeneme dokunduruyor.Kendince öpücüğe karşılık veriyor.İşin ilginci kedi olduğunun ayrımında değil,kendini bizden sanıyor.Sırtını okşamaya başlıyorum.Kucağımda kendinden geçiyor.Gözlerini kapatmış, gayet keyifli.Bir yandan yine caddeyi ve insanları seyrediyorum.Bir süre böyle kalıyoruz kızımla. Evet kızım, benim en küçüğüm, üçüncü çocuğum.

   Gecenin sessizliğinde biraz da olsa sakinliği yakalamış gibiyim.Aniden Pamuk kucağımdan yere atlıyor.Gözünü duvarın bir yerine dikip kalıyor.Sırtındaki ve kuyruğundaki tüyler diken diken.Kulaklarını arkaya yatırmış, bir şeye saldırmak üzere. Ben de merakla bakıyorum onun baktığı yere ama, bir şey göremiyorum.Boğazından hırıltıya benzer fakat, daha yüksek tonda ve aralıksız tuhaf sesler çıkarmaya başlıyor,bu arada kuyruk sağa sola hızlıca sallanıyor.Birden tıslar gibi dişlerini çıkarıyor ortaya.Kalkıp sakinleştirmek için yanına gidip okşamak istiyorum.Başını ani bir şekilde bana çeviriyor ve yine aynı tıslamaya benzer yabani sesi çıkarıyor.Hatta ayağımı tırmalıyor,şaşkınım.Ve hızla karşıdaki kanepenin arkasına girip saklanıyor.Sadece arada çıkardığı garip sesler geliyor kulağıma.Olan bitenden bir şey anlamıyorum.Yapabileceğim bir şey yok. Tekrar koltuğuma uzanır gibi yerleşiyorum,yine ayaklarımı sehpaya uzatıyorum.Zevkle kahvemi içiyorum,üzerine bir iki yudum meyve suyu.Gözlerimi kapatıp olduğum yere iyice yerleşiyorum.Uzun zamandır tatmadığım keyif bu olsa gerek!.. Fazla sürmüyor bu iyilik halim.Pamuk'un sesi yine yükseliyor.Ona doğru bakıyorum,kulakları yine arkaya yatık, gözler kocaman olmuş, saklandığı kanepenin ardından hafifçe başını çıkarmış bana tıslıyor.Aniden ürperiyorum, tekrar etrafıma bakınıyorum, görünürde bir şey yok.Pamuk tekrar gözden kayboluyor, ben yeniden gözlerimi kapatıp uzanıyorum.Bir taraftan da yıllar önce seyrettiğim bir filmi hatırlıyorum.Üniversite yıllarım, koyu bir Stephen King hayranıyım.Neredeyse tüm romanlarını okumuşum.Korkunun efendisi.İlk vizyona girdiğinde heyecanla koşa koşa seyretmeye gittiğim ''Hayvan Mezarlığı'' aklıma geliyor.Bir takım felaketlerden sonra yardım için doğa üstü güçlere başvuran insanlar.Pamuk'un yüz ifadesi, filmdeki Curch adlı kediye o kadar benziyor ki! Sonra diğer ayrıntıları hatırlıyorum.Ufak bir kasabaya yeni bir hayat kurmak üzere gelen bir aile,küçük oğullarının trafik kazasında ölmesi ve onu yeniden yaşama döndürmek için kasabanın dışındaki eski Kızılderili mezarlığına gömmeleri ve ertesi sabah çocuğun farklı bir şey olarak eve dönmesi...

    Başımı iki yana sallıyorum, kendi kendimi korkutmanın anlamı yok.Zaten hiç de kolay olmayan bir mücadelem var.Farklı ve güzel bir şey düşünmek için kendimi zorluyorum,hafiften uyku basıyor.Başımı sağa çevirip kısa süreli kestirmeye geçiş yapıyorum.Uyudum mu? Onun da farkında değilim.Ayaklarımda gezinen yumuşak, hafif nemli bir dokunuş ile usulca kıpırdıyorum yerimde ama, gözlerim hala kapalı.Paumuk diye düşünüyorum, ıslak pembiş burnu...Bozmuyorum keyfimi.Uyku ile uyanıklık arasında salınıyorum.Oldukça gevşemiş haldeyim.Hatta ayaklarımdan biri sehpadan aşağı kayıyor, yine aynı şekilde uzatıyorum ayağımı.Yumuşak ve hafif nemli dokunuş, değişmeye başlıyor.Biraz yakan, hafiften can acısına dönmeye başlıyor.Yoğun bir korkuyla gözlerimi açıyorum.Nefes almaya bile gücüm kalmıyor gördüklerim karşısında.Işıklar sönmüş,çok yakınımda bir çift kırmızı bakış!..İnsan eline benzeyen uzantılarının biri dizimde, diğeri biraz daha yukarıda.Kendimi geriye çekip dikelmek istesem de koltuğa çivilenmiş gibiyim.İskelet parmağını yüzüme uzatıyor, çenemden yanağıma doğru gezdiriyor.İğrenç leş kokusu genzime kadar yerleşiyor.Dayanılacak gibi değil! İki elini bacağımdan çekip koltuğa dayıyor, yüzü bana oldukça yakın.Kımıl kımıl bir deriyi o karanlıkta bile  görüyorum.Daha da yüzüme eğiliyor, salya benzeri bir şeyleri cildimde hissediyorum, yoğun bir mide bulantısı duyuyorum.Yüzündeki ifade değişmeden, ne dediğini algılıyorum, çok korkunç:

''-Benimsin.....Başka bir hayatın hayaline kapılma....Sadece benimsin...''

Neredeyse kusmak üzereyim, gözlerimi sımsıkı kapatıyorum,yüzümü doğal olarak buruşuyor.İlk zapt edilme dakikalarından sonra aklıma gelen bildiğim dualara sığınmak.O dehşet içinde bilmem doğru bilmem yanlış okumaya çalışıyorum.

''-Bunlarla kurtulamazsın....'' dese de yavaş yavaş ondan uzaklaştığımı hissediyorum. Bunu anlayınca tekrar tekrar yineliyorum bildiklerimi.Yeniden gücümü kazanıyor gibiyim.Ama daha gözlerimi açmaya cesaretim yok.Zamanı bilemiyorum, ne kadar öylecene kaldım? Bende kayıp.Belli bir rahatlamaya kavuşunca yavaşça açıyorum gözlerimi.Karanlık gitmiş, ışıklar açık ve yalnızım...Ama kalbim hızlı hızlı atmasına devam ediyor.Nöbete dönen bu karşılaşmalar her seferinde daha da zorlayıcı...Hep olduğu üzere hemen ardından öfke yerini alıyor sahnede,söyleniyorum:

''-Sana yenilemem! Yenilemem! Bu dünyada kalmak zorundayım! Anlamadın mı hala sersem?! Ben çocuklarım için yaşıyorum! Yenilemem sana!''

Bir dikişte bardakta kalan meyve suyunu bitiriyorum ama içimin yanması geçmiyor.Yeni sönmüş bir yangının taze sıcaklığını taşır gibiyim.Sinirle yerimden kalkıp buzdolabına gidiyorum,buzluktan çıkardığım bir avuç buzu kocaman bir bardağa koyuyorum,üzerine de cola.Asitinin boğazımı yakması hala bu dünyada yaşıyor olduğumu gösteriyor, ardından hissettiğim serinlik de şimdilik yine kurtulduğumun habercisi...

   Bu yaşadılarımdan çıkardığım en basit sonuç: Belli aralıklarla gelen, bu korku seanslarının amacı her seferinde gücümü azar azar tüketmek., sonunda top yekün ele geçirmek...Ve ilk defa bana destek olacak birini istiyorum yanımda...Aslında cevabını da biliyorum, çocuklarım dışında kimsem yok ki! Var da yok! Bu dünyanın ateşi, sanırım en yakınlarımız tarafında gözden çıkarılmak! Harcanmak!.. Pamuk'u fark ediyorum,saklandığı yerden çıkmış ama hala tüyleri dik dik.Bir an bu hali komik geliyor.Kucağıma alıyorum, karşı koymuyor, başını omzuma yaslıyor.Usul usul tüylerini okşuyorum, bir yandan da:

''-Geçti kızım, korkma ben varım...'' diye ardı ardına tekrarlıyorum fısıldar gibi.Daha ne kadar böyle devam ederiz? Ben de bilmiyorum...




DEMONOPHOBİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin