Durduramadığım bir korku ve gerginlikle sımsıkı tuttuğum anahtarı kilitte temkinli ve ağır hareketlerle çevirdim. Hafif bir tık sesi ile açıldı. Kapıyı yavaşça itiyorum. Sanki içeride beni bekleyen bir şey var. Korkunun ecele faydası yok diye aklımdan geçirirken içeriden çocuklarımın sesini duyuyorum. Beraberinde anlatılmaz bir ferahlama hissi.Hayatın ta kendisi. Ve birden yüzümün nasıl göründüğünü hatırlıyorum. Sırtımı seslere dönüp içeri giriyorum. Oğlum bilgisayarı ile meşgul, geldiğimi fark etmiyor bile. Kızım telefonla görüşüyor, balkona kapısına oldukça yakın. Birden bana doğru dönünce panikliyorum, odama ilerliyorum hızla. O konuşmasına devam ediyor.Arkadaşıyla şakalaşıyor gibi tatlı bir konuşma. Galiba sorunu çözdüm diye düşünüyorum. Yorgunum bahanesiyle erkenden yatabilirim. Ama, bu çıkış çok kısa süreli oluyor. Birden odaya giren kızım bana sarılıyor. Bir tuhaflık olduğunu hissetmiş gibi. Yüzüme bakmak istedikçe sırtımı dönüyorum. O ara aynada halimi görüyor:
-"Ne oldu sana?!" Sorusu çığlık şeklinde dudaklarından dökülüyor. Ne diyeceğim şimdi ben?! Duymazdan gelsem de cevabımı beklediğinin farkındayım. Önce:
-" Yok bir şey..." diye geveliyorum lafları, arkası gelmiyor. Bana tekrar sarılıyor, ağladığını hissediyorum. Annelik dürtüsüyle hareket ediyorum, kontrolü ele alıyorum:
-" Korkulacak bir şey yok! Geçti!"
-" Ne geçti anne?!"
Bu sefer bir şey uyduramıyorum, gözlerine bakarak:
-" Şimdi çok yorgunum, hemen yatmak istiyorum, sonra anlatırım."
O, bir türlü sakinleşemiyor:
-" Kim sana bunu yaptı?!"
Ters bir sesle otoritemi hatırlatıyorum:
-" Hiç kimse! Bir kaza oldu, geçip gitti! Büyütmeye gerek yok!"
Azarlar gibi tavrım ağırına gidiyor gözlerinden bir damla daha yanağına dökülüyor. Şimdi ben de çılgınca ağlamak istiyorum ama, kendimi tutuyorum ve her şey normal ses tonuma dönüyorum:
-" Düşündüğün gibi facia tarzı bir şey yok. Sadece dikkatsizlik diyelim." Sözlerinden sonra bu sefer ona ben sarılıyorum, yüzündeki yaşları siliyorum ve öpüyorum. Bunun ona iyi geldiğini fark ediyorum, duruluyor.
-"Aaa anne ne zaman geldin sen?!" diyen oğlum şaşkın şaşkın bize bakıyor. Kız atılıyor hemen:
-" Sen şimdi git biz geliyoruz birazdan."
Oğlum hep aynı telaşıyla oyunun başına dönüyor, durumu fark etmiyor. Ben de bunu fırsat biliyorum:
-"Hadi sen de çık da gidip bir düş alayım, üzerimi değiştireyim." diyorum kızıma. Büyük bir uysallıkla tamam anlamında başını sallayıp çıkıyor. Kapıyı kapatmak üzereyken soruyor:
-" Bir fincan bitki çayına ne dersin?!"
Gülümsüyorum:
-" Çok iyi olur." diyorum kısaca.
Önceki gecenin üzerine gelen bugünkü gerginlik sinirlerimi iyice yıpratmıştı. Ve şimdi tüm bunların üzerine çok sabır isteyen bir bekleyişe başlıyorum. Emanetlerin yerine ulaştığından haberdar olmalıyım. Mutlaka bir şekilde bana dönüş yapacaklar. Belki şaşkın belki anlamsız bularak bir şekilde bana dönecekler. Ilık bir duşla daha iyi hissedeceğim kesin. Üzerimdeki görünmez yükle oturduğum yerden kalkıyorum, odamın bitişiğindeki banyoya geçiyorum. Ayağıma batan ufak kum tanelerine bile kızmıyorum bu sefer. Tüylü toparlağımın işleri diye gülüyorum. O arada hafif bir mırıltıyla ayaklarına dolanıyor. Duş biraz bekleyebilir. Kucağıma alıp okşamaya başlıyorum, başını göğsüme yaslıyor. Olumlu enerjisini çok seviyorum. Okşamaya devam. Hatta yatağıma dönüp uzanıyorum,bana sokuluyor. Hafif mırıltıları beni gevşetiyor. Gözlerim kapanıyor, durduramıyorum.
Fazla bir zaman geçmediğini düşünüyorum uyandığımda. Sağıma soluma bakarak telefonumu nereye koyduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Göremeyince yerdeki çantama uzanıyorum, biraz karıştırdıktan sonra buluyorum. Saate baktığımda ağzımdan bir hayret çığlığı dökülüyor. Ertesi gün olmuş ve neredeyse öğleye yakın. Vay be amma da uyumuşum! Bu nasıl bir yorgunluk?! Kedim kalkıp gitmiş doğal olarak. Çocuklar da uyuduğumu görünce beni rahat bırakmışlardır. Ve günlerden cumartesi! Bir yerlere yetişme endişesi yok. Bu harika bir gün olabilir! Önce dünden eksik kalan ılık duşumu yapayım da!.
Hafiflemiş ve tazelenmiş olmak gayet hoş. Temiz olmak güzel! Evde çıt çıkmıyor. Gürültü yapmamaya dikkat ederek önce oğluma bakıyorum, odasında ve daha uyuyor. Oyun derdiyle kesin çok geç uymuştur. Kızım salonda, koltukta uyuyakalmış. Keyifli bir kahvaltı hazırlamalıyım onlara. Önce yumurtaları haşlanması için derin bir kapta ocağa koyuyorum, kısık ateşte. Yine sessiz olmaya çalışarak buzdolabından peyniri, zeytini, reçeli,vs. çıkarıyorum. Güzel bir masa hazırlamalıyım diye özeniyorum. Renkli çay fincanlarımızı çıkarırken çayı henüz dinlemediğini fark ediyorum. Hemen cam demliğe iki çeşit çayı koyuyorum, ısıtıcıda suyu ısıtıyorum. Hassas kulaklarıyla bir şeyler olduğunu anlayan kedim yanımda bitiyor. Nazik bir el hareketiyle onu mutfak tezgahından indiriyorum. Yerde büyük bir dikkatle beni takip ediyor. Benden biraz yüz bulsa hemen yanıma gelecek ama, onunla ilgilenmiyorum. Kaynayan suyu çayın üzerine döküyorum, ve çay makinasını pilot konumunda bırakıyorum. Yavaş yavaş demini almalı. Geniş bir tabağa peynirleri dilimliyorum, hafiften bir düzenleme de yapıyorum. Zeytinler yağ ve limonla buluşmalı. Kavisli, çukur bir tabakta işlem gerçekleşiyor, en son üzerlerine biraz kekik ve pul biber serpiştiriyorum. Üzerinde minik çiçekler olan reçelliğe çilek tanelerini döküyorum. Dilim ekmekleri fırına bırakıyorum ısınsın diye. Bu arada kaynayan yumurtaların fokurtusu kulağıma geliyor, diğer yandan da demini almaya başlayan çayın enfes kokusu. Uzun zamandır hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyorum kendimi. Keyifle domates ve salatalıkları alıp dilimliyorum. Hayret, mutluyum!. Sanki kötü hiçbir şey yaşamamış gibi mutlu! Saate bakıp yumurtaların on dakikada haşlanmış olduğuna karar veriyorum, önce soğuk suda bekletmeliyim. Bu arada masaya tabakları, çatalları yerleştiriyorum. Nereden geldiği belli olmayan, güzel bir kuş cıvıltısı duyuyorum. Yaşamak elbette güzel! Sıradan, basit ama, huzurla!
Hazırladığım kahvaltılıkları masaya yerleştiriyorum. Sanki uzun bir süredir çocukları ihmal etmişim gibi bir duyguya kapılıyorum, suçluluk gibi, tuhaf bir his... Ardından, isteğim dışı gelişen kötüler yüzünden diye azıcık avuntu buluyorum. Bu kahvaltı çok güzel olmalı! Süslü, kağıt peçeteleri bile unutmuyorum. Ve birden kulağıma telefonuma atılan mesajın sesi geliyor. Kimden diye düşünsem de aslında haber beklediğim kişiler var.
Odamda unuttuğum telefonuma bakmam gerek, gidip bakıyorum, gözlerim parlıyor:
-" işte bu kadar!"
Mesaj gayet kısa ve net: " Neden bunu gönderdin ki?! Senin yüzünden hâlâ tartışıyoruz."
İlk emanet yerini bulmuştu. Eski eşim, hiçbir şeyin farkında değil. Gönderdiğim eski alyansı yeni eşiyle arasını bozmuş anlaşılan. Beter ol! Bu sadece başlangıç, devamını bekle sen! Hem mutlu hem gergin olmak çok değişik bir duygu. Telefonumu alıp mutfağa geri dönüyorum. Sıra ikinci de!
-" Harika! Çok açım!" diyen tabii oğlum. O zaten hiç doymaz. Gülüyorum ve:
-" Haydi, elini yüzünü yıka gel!" derken kızım da geliyor:
-" Of! Çok güzel görünüyor!"
Ardından kardeşine sesleniyor:
-" Acele et! Sıradayım!"
Çayları dolduruyorum fincanlara. Ve üçümüz, pardon üç çeyreğimiz masadayız! Kedimizi de unutmayayım! İnsanların hayatta mutlu olmak için farklı beklentileri var. Benimkisi sadece bu şekilde bir arada kalabilmek! Çocuklarımla!
Bu arada gözüm sürekli telefona kayıyor. İkinci ve son işaretten sonra eyleme geçme vakti geliyor! Başarabilirsem, bir terslik olmazsa, bundan sonra hayatım hep böyle huzurlu ve mutlu geçecek. Yani, öyle olacağını umut ediyorum. Sevgiyle dolu, hırslardan uzak, maddenin ikinci planda kaldığı, sadece araç olduğu bir yaşam!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMONOPHOBİA
TerrorYüzleşme...Kiminin sonu huzur kiminin sonu azap verir.Tek gerçek,kaçamamak...