Bazen kötü bir çocuk olup bara havalı bir şekilde girmek istersiniz. Motorunuzdan havalı bir şekilde inip kaskınızı çıkardığınızda başınızı sallarsınız ve saçlarınızın o dağınık görüntüsü tüm kızları kendisine hayran bırakır. Ardından onlara göz kırparak müthiş dişlerinizi gösterecek şekilde gülümsersiniz ve bara doğru adımlarsınız. Bar sizin her zaman gittiğiniz bardır ve içeri girdiğinizde tüm gözler size döner. Barmen sizin her zamanki içkinizi biliyordur ve ona hiçbir şey söylemenize gerek kalmadan bardağı size uzatır. İçkinizi yudumlarken size bakanlara göz kırparsınız ve—
Filmden çekilirsiniz aniden. Bu bir film değil. Havalı bir kötü çocuk değilsiniz ve bara girişiniz kesinlikle havalı değil.
İki genç adam New York'ta buldukları nezih bir bara girerken havalı gözükmek gibi bir dertleri pek yoktu aslında. Fakat elbet onlar da bu tür şeyleri yaşamak istemişlerdi —lisede yaşamışlardı da. Kızların dikkatini çekmek kolay olmuştu zamanında. Şimdi ise yabancı bir ülkede bela peşindeyken akıllarından geçen belki de milyonuncu şey, birazcık ama birazcık havalı görünmekti. Tabii bunun için Silas'ın çaba harcamasına gerek yoktu; mavi gözlerindeki ciddi ifadenin yüzüyle bütünleştiği kumral saçlı genç adam karşıdan bakıldığında her zaman havalı görünür ve kızların dikkatini çekerdi. Ne de olsa o, bir bar sahibi ve bir psikolog olan ünlü bir kiralık katilin oğluydu —bu havalı görünüm ve ciddilik, genç adamın kanında vardı.
Öte yandan gençliğinde havalı görünmekle bir ilgisi olmayan profesörün oğlu ise bu konuda biraz şanssızdı. Parmaklarını saçlarından geçirdi içeri doğru adım atarken. O meşhur motor sahnesinden fırlamış gibi göründüğünü hissediyordu —belki de görünüyordu ama kime göre? Silas içeri girdikten sonra dönüp baktı yanında yürüyen genç adama. Havalı görünmek ve Nils? Kesinlikle yanından geçilmiyordu. O sadece tatlı bir tarçınlı çörekten başka bir şey değildi, hem de sarışın ve mavi gözlü bir çörek!
"Kes şunu, Nils. Şu an sadece sevgi isteyen ve kendisini yalayan bir yavru kedi gibi duruyorsun."
Nils bu sözler üzerine Silas'a sen gerçekten ciddi misin şu an bakışı attı. Gözlerini devirerek —evet, her zamanki tepkisiydi— onun peşinden ilerledi. Fazla kalabalık olmayan barda ilerleyerek bar tezgahındaki taburelere oturdular.
"Sen de şu an—" Nils bir benzetme yaratmak için Silas'a baktı, Silas da bakışlarını ona çevirdi ve göz göze geldiler. Ah, Tanrım, gerçekten havalı görünüyor. Ne diyebilirim ki? "Hmmm...." Diyecek bir şey bulamadığında dudaklarını yalayarak zaman kazanmaya çalıştı ve düşündü. Silas merakla onu beklerken kaşlarını kaldırdı fakat Nils'in bu halinden dolayı eğleniyordu.
"Bulamadın, değil mi?" dedi ve güzel gülümsemesini serdi gözler önüne. "Çünkü senin aksine, ben doğuştan havalıyım."
Nils sahte kahkaha atarak önüne döndü. Bar tezgahına kollarını yasladı. "Ben de ünlü bir psikoloğun oğlu olsam ben de havalı olurdum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puslu Yolların Şeytanları
Mystery / Thrillerİki genç adamın yürüdükleri puslu yolların altına gizlenen şeytanlar var. Bu şeytanlar, onların duygularını ve zihinlerini alt etmek için uzun zamandır bekliyor. *** Silas Lawrence'ın ve Nils Larsen'in hayatları, babalarına ait olan geçmişlerin peşi...