New York'ta yeni bir soğuk gün.
Doğuştan olmasa da lise yıllarında sarışın olarak tanınan oğlan, bir zamanlar açık kahve olan saçlarını karıştırdı, gözlerini açtığı anda. Yattığı yerde doğruldu ve yeni bir güne uyanmanın hemen getirdiği o yorgunlukla iç geçirdi. Her günleri aksiyonla geçiyordu ama Nils bu aksiyona Silas'ın verdiği hızlı tepkiyi veremiyordu. Alışamıyordu.
Yattığı tek kişilik yataktan aşağıya sarkıttı bacaklarını. Yavaşça ayağa kalktı ve saatin kaç olduğuna bakmadan paytak adımlarla odasından çıktı, banyoya ilerledi. Üzerindeki uzun kollu pijama takımı ona gerekli ısıyı sağlayamadığı için titremişti. Kulübe ilginç bir şekilde sıcak değildi; şömine açık değildi muhtemelen. Banyo kapısını açarken beynindeki bir düşünce, Silas'ı yine banyoda çıplak bir şekilde yakalayacağını geçirdiyse de banyo boştu. Yüzünü sıcak suyla yıkadı ve elleri ısındığı için minnettar oldu. Banyodan çıktı, yanındaki odanın kapısını tıklattı.
"Silas?" İçeriden herhangi bir ses gelmediğinde Silas'ın uyuyor olabileceğini düşündü. Onu uyandırmak ile rahat bırakmak arasında gidip geldi düşünceleri. Sonunda derin bir nefes alarak kapının kolunu indirdi ve kapıyı açtı. Oda boştu. Pekâlâ Silas aşağıda olabilirdi.
Nils uykulu ve yavaş adımlarla merdivenlerden inerken merdivenlerin yanındaki pencerelerden dışarıya göz atıyordu. Hava yine soğuktu ama şubatın sonlarına doğru olduğu için buz kesmiyordu. New York'ta baharı görüp göremeyeceklerini merak etti. Burada daha ne kadar kalacaklardı ki? Ah, tabii, Silas ve onun örgüt çökertme takıntıları... Genç adama göre hava hoştu çünkü Silas'ın ne gidecek bir işi vardı ne de okulu... Nils okuldan bir ay izin almış olsa da geri dönmek ve sözde projesini teslim etmek zorundaydı.
Son basamağı da zıplayarak —sabahları uyandığında enerjisinin yerine gelmesi birkaç dakika sürebiliyordu, çok değil— atladıktan sonra zemin kata göz gezdirdi. Mutfakta veya holde görünmüyordu kumral saçlı yapılı genç adam. Görünüşe göre Silas burada değildi ve sabahın köründe Nils'e haber vermeden onu orada yalnız bırakarak kaçmıştı...
Mutfak masasının üzerinde hazır bulunan kahvaltıyı gördüğünde oraya doğru ilerledi. Bir tabakta tost, başka bir tabakta çikolatalı bir kek, yanında ise bir kupa kahve bulunuyordu ve üzerlerinden tutan dumanlara bakılırsa hepsi yeni hazırlanmıştı. Nils sıcak bir tost ve kahve ile beraber kahve kupasına iliştirilmiş bir notu gördüğünde iç geçirdi.
"Muhtemelen birazdan uyanacaksın ama benim gidişimi fark etmiyorsun, güzel.
Günaydın günışığı! Sana hazırladığım kahvaltıyı beğenirsin umarım. Aceleyle çıktığım için elimden bu geldi ama bize sadece kahve de yeter zaten, öyle değil mi? Soğutmadan ye çünkü sen uyandığında hâlâ sımsıcak olacaklarına eminim. Vücut saatin hiçbir zaman saat 10'u aşmıyor ve buna hayranım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puslu Yolların Şeytanları
Mystery / Thrillerİki genç adamın yürüdükleri puslu yolların altına gizlenen şeytanlar var. Bu şeytanlar, onların duygularını ve zihinlerini alt etmek için uzun zamandır bekliyor. *** Silas Lawrence'ın ve Nils Larsen'in hayatları, babalarına ait olan geçmişlerin peşi...