Araba, ormandaki kulübenin yanına vardığında Nils kendilerine ait hissettikleri yerde başka bir araba görmüştü. Kaşlarını kaldırdı, kimindi bu araba? Silas yeni bir araba mı kiralamıştı? Parayı nereden bulmuştu?
Nils, arabayı park edip aşağı atladığında yeni arabayı süzüyordu gecenin karanlığında. Üstelik bu araba son teknolojiydi, kendilerinki gibi eski modellerden ve ucuzlardan değildi. Bununla beraber genç adamın merakı iyice arttı ve kulübenin kapısını açarak içeri girdi.
Giriş sessizdi. Fazla sessiz ve karanlık... Ancak üst kattan iki kişinin konuştuğunu belirten hafif sesler geliyordu. Nils kendini daha fazla tutamayarak üst kata çıkan merdivenleri hızlıca tırmandı. Kapısı açık olan banyodan içeri baktığında Silas'ı ve onun bedenini yoklayan arkası dönük bir adamı gördü.
"Neler oluyor?" diye sorgularken buldu kendini. Kaşları çatık, neler olduğunu anlamaya çalışır gibi Silas'a bakıyor, arkası dönük adamı da tanımaya çalışıyordu.
O anda iki adam da Nils'e doğru döndü. Silas, sarışın genç adamın gelişiyle beraber duruşunu dikleştirmiş, yüzüne bulaşan kanı sildiği beyaz havluyu elinde tutarken donakalmıştı. Bedeninde bir yara var mı diye bakan Felix ise onu muayene etmeyi bırakmış ve arkasını dönerek Nils'e bakmıştı. Silas nedense kendisini yanlış bir şey yaparken basılmış gibi hissediyordu, üzerinde artık hırkanın yerine sadece tişörtle duruyor olması ve Felix'in tişörtü kaldırıp onun göğsünü inceliyor olması da genç adamın bu hissini körüklüyordu. Evet, basılmışlardı.
"Merhaba, Nils." dedi Felix hafif bir gülümseme eşliğinde.
Nils kollarını göğsünde kavuşturup sahneyi sorgulamaya başladı. "Ne yapıyorsunuz? Burada ne işin var Felix?"
Barmen, bir Nils'e bir Silas'a baktı. İkisi arasında bir tartışma yaşanacağını bildiği için ufaktan tüyme zamanı gelmişti. "Ben gideyim." diye mırıldandı kapıya doğru ilerlerken. "Kendinize iyi bakın gençler."
Yarım dakika sonra alt kattaki kulübe kapısı açılıp kapandı. Barmenin sözleri etkilememişti iki genci, birbirlerine ölümcül bakışlar atmakla meşguldüler. Nils hâlâ kollarını göğsünde kavuşturmuş, banyo kapısında öylece dikilirken Silas sadece bir tişörtle üşüdüğünü fark etti ve hırkasını giydi. Siyah hırkada kan lekeleri vardı ve bunu, hırkayı giydikten sonra Nils gözlerini oraya çevirdiğinde fark etmişti. Yüzünden tamamen silemediği kan lekeleri de genç adamın gözüne girer gibiydi.
Silas bir işler karıştırmıştı ve Felix ona yardım etmişti. Bu tablo, Nils'i bunu söylüyordu.
"Felix neden buradaydı?" Nils'in her zamanki yumuşak sesi, bir anda öfkeye dönüştü. Kollarını göğsünde kavuşturmaktan vazgeçip iki yana açtı. "Ona kulübeden bahsetmememiz gerektiğini sanıyordum! Burayı kimse bilmemeliydi, Silas!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puslu Yolların Şeytanları
Mystery / Thrillerİki genç adamın yürüdükleri puslu yolların altına gizlenen şeytanlar var. Bu şeytanlar, onların duygularını ve zihinlerini alt etmek için uzun zamandır bekliyor. *** Silas Lawrence'ın ve Nils Larsen'in hayatları, babalarına ait olan geçmişlerin peşi...