NILS DORCAS LARSEN[ Oslo, Norveç | Kasım 2032 ]
Soğuk bir kasım günüydü. Oslo'daki soğuk havanın aksine, Larsen ailesinin evleri sıcacıktı.
Ailenin babası Nathaniel, salondaki masaya sınav kâğıtlarını yaymış ve sürekli boşaltıp tekrar doldurduğu kahve bardağından büyük yudumlar alarak kâğıtları okuyordu. Ailenin annesi Linn, yakın arkadaşı Melissa'nın evinde kahve molasındaydı—eşleri, çocukları ve işleri hakkında dedikodu yapmıyorlar dense yalan olurdu.
Ailenin yirmi bir yaşındaki oğlu Nils, salondaki büyük koltukta oturuyor ve en yakın arkadaşı Silas ile video oyunu oynuyordu. On altı yaşındaki Anja ise bir sonraki günün matematik sınavına çalışıyordu.
Profesör Larsen oflayıp puflayarak sıkıntılı nefesini dışarı verdiğinde gözlerini kâğıtlardan çekti. Saatlerdir oturuyordu ama sadece bir sınıfın kâğıtlarını okumayı bitirebilmişti, daha iki sınıf duruyordu. Kalemi bırakıp elini sallarken göz ucuyla baktı ona arkası dönük bir şekilde oturan oğlanlara.
"Hadi ama!" diye bağırdı Silas. "Bunu da sen yenemezsin. Hile yapıyorsun."
Larsen oğlanı, en yakın arkadaşına inanamıyormuş gibi gözlerini kocaman açtı. Mavi irislerle çevrili, büyüyen gözbebeklerini, yanındaki oğlanın öfkesini yansıttığını mavi irislerine çevirdi. "Hile yapmıyorum!" diye itiraz etti.
Silas gözlerini devirdi ve son bir oyun daha oynamak için hazırlandı. Nathaniel onları fazla ses yapmamaları adına uyarsa da, Nils'ten bir homurdanma olarak kendisine geri döndü bu uyarı. "Çalışma odasında da çalışabilirsin baba." diye eklemişti genç adam.
Haklı, diye düşündü profesör. Salonda olmasının tek nedeni, burada daha rahat ediyor olmasıydı. Çalışma odasındaki büyük kütüphane sanki üstüne geliyordu profesörün; sınav kâğıtlarını okumak her zaman büyük bir stres olurdu Nathaniel için, bir de kütüphanenin onda yarattığı sıkıntıyı istemiyordu.
Gözlüğünü çıkarıp masaya koydu ve gözlerini ovaladı. Ardından, biraz hava almak için ayağa kalktı. Nils ve Silas yine kıyasıya yarıştıkları bir oyundaydı. Onlara bakmaktan vazgeçerek bir bardak su içmek için mutfağa doğru ilerledi.
Nathaniel'ın yokluğundan faydalanan Silas, bir kez daha yenildiği için öfkeliydi. Sanal gerçeklik oyununun konsolunu koltuğa bıraktı. "On oyunun onunu da kazanamazsın." diye sitem etti arkadaşına.
"Bu oyunda senden daha iyi olduğumu kabul etmen gerekiyor." Nils gülerek söylemişti ama Silas'ın buna kaşlarını kaldırıp kızacağını düşünmemişti. Arkadaşının mavi gözlerine yansıyan öfkeyi hissettiğinde gülümsemesi soldu Larsen oğlanının. "Hadi ama, alt tarafı bir oyun." dedi. "Beni yendiğin bir sürü şey var. Benden daha karizmatiksin ve—"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puslu Yolların Şeytanları
Mystery / Thrillerİki genç adamın yürüdükleri puslu yolların altına gizlenen şeytanlar var. Bu şeytanlar, onların duygularını ve zihinlerini alt etmek için uzun zamandır bekliyor. *** Silas Lawrence'ın ve Nils Larsen'in hayatları, babalarına ait olan geçmişlerin peşi...