Bir şeyin değerini onu kaybettiğinizde veya kaybetmek üzereyken anlarsınız.
Silas, Nils'i kaybetmek üzere olduğunu fark ettiğinde anlamıştı ona sahip olmasının ne kadar büyük bir değer olduğunu. Buna karşılık Nils de, bilinçaltındaki büyük korkunun ne olduğunu ancak ölmek üzere olduğunda anlamıştı. İkisi de birbirini kaybetmekten deli gibi korkuyor iken, neden birbirlerine sahip çıkamıyorlardı?
On iki saat otuz üç dakika sonra uyanmış olan Nils'in tüm bakımını üstlenmiş olan Silas saatlerdir onun dibinden ayrılmıyor ve onun her istediğini yapıyordu. Yemek yemelerinin üzerinden iki saat geçmişti. Sus pus oturuyorlar, ya birbirlerine bakıp sessizce duruyorlar ya da televizyon izleyip Amerika gündemi hakkında Felix ile tartışıyorlardı.
"Norveç hiç böyle değil." dedi Nils iç geçirerek, Amerika'nın yıllardır yaşadığı göçmen sorunu hakkında bir haber çıktığında.
Felix gözlerini devirdi genç adamın bu ithamına. "Norveç'in tek derdinin yaşamak olduğunu sanıyordum. Yok eğitimi kaldıralım, yok zaman kavramını kaldıralım. Ne oldu? Yaşamayın da tam olsun!"
Barmen ile siyaset ve politika hakkında kısa bir tartışmaya giren Nils'i keyifle izliyordu Silas. Sessizce, bıyık altından gülüyor ve yalnızca ona bakıyordu. Tartışırken aslında onun da keyif aldığını, pembe dudaklarının yukarı doğru kıvrılmasından ve yanaklarındaki hafif kızarıklıktan anlıyordu. On iki saat otuz üç dakikanın ardından açılmış olan gözleri adeta gülüyor, maviliklerini parlatarak sergiliyordu. Sarı-kahve saçları fazla karışmıştı ve uykudan yeni uyandığını gösteriyordu, muhtemelen kirliydi ama Silas onun saçlarını da ayrı bir sevdiği için bu kirliliği önemsemiyordu.
Duygularının derinlemesine içine işlediği bu dönemde, derinliklerine kadar özlemişti onu. Onu izlemeyi, onu gülerken görmeyi, onun sesini duymayı, onun saçını karıştırmayı, onun masum ve tatlı bakışlarını görmeyi, onun mavi irislerinin parlamasını... On iki saat otuz üç dakikadır onsuz olmak, Silas'a cehennemi yaşatmıştı ve Silas bu cehennemi bir daha asla yaşamak istemiyordu. Dünya üzerinde kurulan bu cehennem, yeraltındakinden daha berbattı Silas'a göre.
"Sen ne düşünüyorsun, Silas?"
Nils'in sorduğu soruyla gözlerini kırpıştıran Silas tartışmaya katılmayacağını belirtircesine omuz silkti. Biraz hava alacağını söyleyerek ayağa kalktı. Felix'in yardımıyla açılan kapıdan çıktı ve kliniğin beyaz koridoruna adım attı.
Derin bir nefes alıp verdi, gözlerini birkaç saniyeliğine kapadı ve inandığı inanmadığı tüm Tanrılara dua etti. Nils yaşıyor, diye geçirdi zihninden, kendisine bir hatırlatma niteliğinde. Her şey artık çok güzel olacak...
Bir sigara içme ihtiyacıyla dolduğunda gözlerini açtı. Sanki onun zihnini okumuş gibi karşısında beliren Harry ona sigara paketini uzatıyordu. Silas paketten bir sigara aldıktan sonra Harry'nin peşinden dışarıya sürüklendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puslu Yolların Şeytanları
Mystery / Thrillerİki genç adamın yürüdükleri puslu yolların altına gizlenen şeytanlar var. Bu şeytanlar, onların duygularını ve zihinlerini alt etmek için uzun zamandır bekliyor. *** Silas Lawrence'ın ve Nils Larsen'in hayatları, babalarına ait olan geçmişlerin peşi...