Uçsuz bucaksız gibi görünen orman boyunca koştu genç adam; ne yapacağını, nereye gideceğini, neden bunu yaptığını bile bilmeden. İstediği tek şey, kalbini kıran oğlandan ve o yerden uzaklaşmaktı. Bu yüzden tek yapabildiği, kendilerine sığınak olarak gördükleri küçük kulübeyi çevreleyen devasa ormanın içerisinde, ciğerleri yanana kadar koşmaktı.
Üzerine hiçbir şey almamış, sadece bir kazakla duruyordu. Koşarken soğuk hava yüzüne öyle bir sert tokat gibi çarpıyordu ki, ciğerlerinin yanmasının ardından boğazlarının soğuktan acımaya başladığını ve burnu ile yüzünün kıpkırmızı kesildiğini hissediyordu.
Botlarının tabanları, o koşarken geldiği tüm yoldaki karları eziyordu. Ayak izleri, Silas eğer çıkıp onu aramaya başlayacaksa, onun için birer ipucu olurdu. Koca ormanda, tek bir insanın bot izleri olabilirdi; o da, kalbi kırılmış sarışın genç adamdan başka birisi değildi.
Aniden durdu. Dizlerinin üzerine çöktü ve siyah pantolonunun beyaz karla buluşmasına izin verdi. Birkaç gündür kar yağmadığı için New York'taki karlar artık gözükmüyordu fakat ormanın içi hâlâ adeta bir örtü gibi bembeyazdı; orman, el değmemiş ve Güneş uğramamış gibi gözüküyordu.
Başını göğe kaldırarak çevresindeki ağaçların yüksekliğine bakındı. Nefesi öyle hızlıydı ki kalbinin atışını ilk kez bu kadar çarpıntılı bir şekilde duyuyordu. Dün gece Silas'ı öptüğü anda, iki gencin de hızlanan kalpleri kadar heyecanlı fakat bir o kadar da korkmuştu. Şimdi de o andaki gibi hızlı atıyordu kalbi, korkmuştu ve öfkeliydi.
Bu kez boğazı yırtılırcasına bağırma isteğiyle doldu. Aynı anda da ağlamak istedi. Issız bir ormanın içinde tek başına olduğundan ötürü belki de, bu iki isteğini de yerine getirdi. Gözyaşlarının yavaşça süzülmesini değil, sinir patlaması yaşar gibi hıçkırarak ağlamayı istemişti; öyle de oldu. Çöktüğü yerde, çığlık atarak ve başını geriye atarak izin verdi hızlıca boşalan gözyaşlarına ve ardından gelen hıçkırıklarına.
Kalbinin bu kez her zamankinden daha fazla kırıldığını hissediyordu. İlginçti, o da biliyordu ki kalbinin kıran adamın kalbini kıran da yine oydu. Silas her ne kadar son damlaları damlatıp bardağı taşırmış ve Nils'in öfkeli bir şekilde onu terk etmesine neden olsa da, Nils de onun kadar suçluydu. Bardağı taşıran Silas'tı belki ama bardağın bu seviyeye gelmesine yardımcı olan da Nils'ti. İkisi de birbirlerini mahvetmişlerdi, kendi elleriyle.
Gözyaşları bitmek bilmezken Nils nefesinin kesildiğini ve biraz daha bağırırsa zaten soğuktan acıyan boğazının yırtılacağını biliyordu. Kalbinin en derininde hissettiği acı sözlerin, gözyaşlarına ulaşıp oradan akarak karla kaplı beyaz toprak zemine damladığını hissediyordu. Hissettiği her bir duygunun nedenini merak etmekle birlikte, Silas'a neden bu kadar kızgın olduğunu da bilmek istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puslu Yolların Şeytanları
Mystery / Thrillerİki genç adamın yürüdükleri puslu yolların altına gizlenen şeytanlar var. Bu şeytanlar, onların duygularını ve zihinlerini alt etmek için uzun zamandır bekliyor. *** Silas Lawrence'ın ve Nils Larsen'in hayatları, babalarına ait olan geçmişlerin peşi...