Ashton'la beraber uyumamızın ardından 1.5 hafta geçmişti ve birbirimize daha da yabancılaşmıştık. Ortak eve hiç gelmiyordu. Beni de eve artık Michael bırakıyordu. Sadece onu fotoğraf çekimlerinde ve stüdyoda görüyordum.
(Kavuşturmıycam bunları olm. Just friends gibi bunların durumu. Nah size gerçek Alivia/Irinks/ ne derseniz. )
Yaptığımız şeye yanlış diyorduk ama kime göre yanlıştı? Zaten medyada dönen sahte bir ilişkimiz vardı. Mike, Cal ve Luke mu bizi yargılayacaktı? Ona çok kızıyordum. Bu kadar şeyden sonra beni böyle bırakamazdı. Buna hakkı yoktu.
Telefonlarıma ve mesajlarıma cevap vermediği için twitter'dan sadece onun anlayacağı tweetler atıyordum.
Güzel sütyen, çilekli parlatıcı gibi.
Evine gidiyordum ama bana kapıyı açmıyordu. Kapının önünde dikilip saatlerce ona, belki de boşluğa konuşuyordum. Ama o olduğuna inanıyorum.
Bana göre bir insana yaklaşık 1 ayda aşık olamazdınız ama ummadığınız başınıza da gelebilir. Mesela küçükken hiç erkeksi olmayacağım derdim ama şimdi bana bir bakın. Çizgi roman serilerim var, Daphne'den önce hergün spor ayakkabı giyip bir maskara bile sürmeye üşenirdim.
Çocuklar beni neşelendirmeye çalışıyordu ama neşelenmiyordum. O gün ilk defa çocukların sayesinde ortak evde bir araya gelebildik :
•2 gün önce•
"Hey Liv!"
"Hey Mike!" diyip arabaya atladım.
"Beni aldığın için teşekkür ederim."
"Sana Ashton gibi ateşli öpücükler veremem ama güzel sarılırım." diyip kollarını açtı. Kollarımı boynuna doladım.
Evin önüne geldiğimde Ashton'ın arabasını da gördüm.
"O burada mı?"
"Öyle gözüküyor." dedi arabayı park ederken.
Tam evin kapısını açacakken onu durdurdum.
"Bekle"
"N'oldu?"
"Saçım iyi mi?" hafif sırıtıp gözlerini devirdi. Ben de her kız gibi onun önünde hoş durmak istiyordum.
"Mükemmel."
Çantamdan parfümü çıkarıp her yerime sıktım ve çilekli parlatıcı-mı sürdüm. Bu halime sırıtıyordu.
"Liv, gayet iyisin. Hadi içeri girelim." ona inanmayı seçtim ve beni cesaretlendirecek derin bir nefes alıp kapıyı açtım. İyiki salon arka tarafa bakıyordu. Dillerinden kurtulamazdım.
Direk Ashton'la göz göze geldim. Benim gözlerimden 'lütfen geri dön', onun gözlerinden 'ne yaptığımı bilmiyorum ama dönemem' gibi birşey okunuyordu.
Sehpaya bakınca kızarmış tavuk aldıklarını gördüm. Üzgünüm Ash, seni aldatıyorum.
Herşeyi silip süpürdüler -ben sadece 3 tane yemiştim, çok şaşırtıcı- ve Luke "Bütün bunları kim toplıyacak, yerimden kıpırdayamıyorum." dedi son tavuğu yerken. Bütün evi kastediyordu.
Calum kemiklerden beş tane topladı ve "Klasik yollarla halledelim." dedi.
Hemen ortaya atıldım "Tek kişi bunları temizlerken çok hareket etmekten kalp krizi geçirir. 2 kişi olsun." dedim.
Calum "Peki" diyip herkese elindeki kemikleri uzattı. Ben kısa çöplerden birini almıştım, tam "Herşeyi ben temizliyorum" moduna girecektim ki Ashton "Kısa çöplerden biri bende sanırım." dedi. O moda girersem, ondan kaçıyor gibi olurdum. Üzgünüm, ben sen değilim Ashton.
Elimdeki kemiği ortaya atıp "Diğeri de bende" dedim ve surat ifadem alaylı olmasa bile, alaylı gözlerimle ona baktım.
Sehpadakileri alıp çöpe attık ve "Üst kattaki odaları süpürelim." dedim. Kafasını sallayıp beni takip etti.
Odaları ben süpürüyordum, Ashton da siliyordu. Birbirimize bakmayıp, konuşmuyorduk. Bu haline sinir oluyordum. İlişkimizde ne vardı ki? Beraber olabilirdik. Zaten değil miydik (!)
Üst kattan alt kata geçmiştik. Elimdeki süpürgeyi bir kenara atıp kapattım ve diğer odadaki Ashton'ın yanına gittim. Elindeki viledayı alıp sertçe çekip yere fırlattım.
"Bunu niye yapıyorsun?"
"Neyi?"
"Bilmiyormuş gibi yapma Ash. Bana sarılıyorsun, öpüşüyoruz ama sonra hiçbir şey olmamış gibi yapıyorsun. Onu da geçtim, önceki halimiz gibi yapmaya çalışıyorum her şeyi ama yüzüme bakmıyorsun. Sana dostça mesajlar atıyorum, kaprisli insanlar gibi cevap vermiyorsun. Sıkıldım artık Ash. Bana net bir şey söyle. Boşuna umutlanmam en azından." Gözlerinde suçluluk vardı.
"Net bir şey mi istiyorsun?"
"Evet" diye bağırdım.
"Al sana net cevap." diyip beni sertçe öpmeye başladı. İstemesem bile dudaklarım ona karşılık veriyordu. Çocuklara göz ucuyla baktığımda sırıtıyorlardı. Her şey onların planı mıydı?
Beni kucağına alıp üst kattaki odalardan birine çıkardı. Yatağa yatırdı ve üstüme çıktı. Bütün vücudu bana değiyordu, bu da karnımın kasılmasına neden oluyordu. Tshirtünü yukarı sıyırdım ve durup çıkardı. Onu yana ittirip üstüne çıktım ve ben de tshirtümü çıkardım. Yattığı yerde doğrularak pantolonumun düğmesini açıp aşağı indirdi ve karnıma küçük öpücükler bırakmaya başladı. Ağzımdan boğuk iniltiler çıkmasını engelleyemiyordum.
Beni yatağa ittirdi ve pantolonumu çıkardı. Dizlerimin üstüne kalktım ve onun pantolonunu indirdim. Bunun net bir cevap olmasını umuyordum. Yapacağımız bayağı netti aslında.
Ben altta, o üstte öpüşüyorduk ki birden durup yatağa yumruk attı. Kıyafetlerini alıp odadan çıktı.
Hemen üstüme tshirtümü giyip peşinden gittim.
"Bu muydu net cevabın? Sevişip, bir şey olmamış gibi gitmek miydi? Kahretsin, sevişmeni bile tamamlamadın ya." Gözümden yaşlar aktı. Artık ondan utanmıyordum. Gururumu onu için kırdım ama o?
Bana son bir kez bakıp kapıdan tshirtünü giyerek çıktı. Hayır, ağlamaya devam etmedim. Zaten gözpınarlarım yeteri kadar kurumuştu.
Bizi izleyen çocukların yanına gittim.
"Çöplerin hepsi eşit uzunluktaydı, değil mi?" Hepsi kafa salladı.
Bunların arasını nasıl düzeltsem ki. Of bok yaptım herşeyi ama olsun. Kavuşurlarsa anlamı kalmaz ki. Bu Ashton'a da sinir oluyom he. Gelseydi bi junior Ashton/Olivia. Nolurdu sanki. Bebek severdik.
Biliyorum yine kısa. Ama uzun yazmak benim dnamda yok arkadaş. Yazamıyorum. Uzun yazıcam diye boka sarıyorum. Nys bb. Yeni bölümde görüşürük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How to live with 5SOS? //a.i
FanfictionKağıda Olivia Brinks yazıp karaladım. Artık 5SOS grubunun bir parçasıydım. *slow update*