9. Such A Hard And Long Day

4.6K 281 50
                                    

Ben ve çocuklar odada beni tanımaları için yanlız kaldık. Michael "Kendini anlat" dedi.

"Peki. 8 Ağustos 1996'da doğdum. Babam yok, sadece annem ve ben varım. Karanlıktan ve böceklerden ölesiye korkarım. Yaklaşık 30 tane dizi izliyorum. Her tarz müzik dinler ve severim. Biraz şıpsevdiyim. Dolabımda gotik ama aynı zamanda hipster ve collage tarzı kıyafetler bulabilirsiniz. Topuklulardan nefret ederim ama onları mükemmel buluyorum. Çoğu insanın aksine sayısalda daha iyiyimdir. Biraz gitar çalabiliyorum. Kendim öğrendim. Tek çocuğum, kardeşim yok. Doğal güzellikten yanayım ama maskara ve Baby Lips olmadan yaşayamam. Üstüme bol, altıma dar şeyler giymeyi severim. Tam bir kitap kurduyum. Bilim kurguyu çok severim. Unicornlara inanıyorum ve sadece bakire kızların yanına yaklaştıkları için sonsuza kadar bakire kalmayı planlıyorum. Mavi gözlü insanların gözünü çıkarıp kendi kahverengi gözlerimle değiştirmek istiyorum. Sanırım şimdilik bu kadar. "

Calum bana "Unicornlara inandığın için sonsuza kadar bakire mi kalacaksın?" dedi. Gözlerimi devirdim.

"Söylediğim o kadar şeyden sadece o mu dikkatini çekti?" diyip güldüm. Bu çocuk biraz sapık demedi demeyin.

Mike'ın dikkatini daha ciddi bir şey çekmişti. "Baban öldü mü?"

"Ben on yaşındayken trafik kazasında öldü. Pek hatırlamıyorum. Ama baba-kız ilişkileri yaşadığımızı hatırlıyorum. "

O sırada menajerleri içeri girdi. "Buradan sonra fotoğraf çekimine gideceğiz. Kaybolmayın. " diyip çıktı. Daha çok çocukları kastetti sanırım.

* * *

Otelin civarlarında bir pizzacıya gittik. Odaya pizza söyleyebilirdik ama pizzacı da yemek daha güzel. O pişen pizza kokuları kadar güzel bir koku yok.

Çocuklar kendi aralarında konuşuyordu ve ben de ara sıra lafa girip onlara katılıyordum.

Ash bana "Çok konuşkansın Liv. " diyip sırıttı.

"Şey, sanırım daha çok şaşkınım."

"Evet,bütün bunlar rüya değil, gerçek. Şimdi pizzanı ye, soğuyor." dedi Mike.

"Rüyada gibi hissettiğimi kim söyledi?" diyip pis pis sırıttım. Bu biraz küstahcaydı kabul ediyorum. Bir an ağzımdan çıkıverdi.

"Ve ben pizzamı soğuk severim. " ağzını kapa Liv! Aslında bu pek de küstahca değildi. Ama küstah olduğumu sanacaklardı. Teşekkürler, ben.

Mike kaşlarını hayretle kaldırıp ağzını açtı. Şaşırmış gibiydi. Diğerleri de benim gibi pis pis gülüyordu. Bu beklediğimden daha iyiydi. Gülmeleri iyiydi evet.

Luke "Herkes doyduysa kalkalım" dedi.

"Benim tuvalete gitmem gerek" dedim. Evet ellerim için ıslak mendil yeterli değildi ve çişim vardı.

Calum "Biz dışarıda bekliyoruz" dedi.

Başımla onaylayıp tuvalete yöneldim. Böyle tuvaletlerden nefret ediyorum. Çok kötü kokuyor ve klozet kapağını açınca sifonun bile kendine yediremediği bir süprizle karşılaşabiliyordunuz. Ama burası temiz gözüküyordu.

Tuvaletimi yaptım ve ellerimi iki kere yıkadım. Hayır temizlik hastası değilim.

Tuvaletten çıkarken pizzacının kapısının orada bekleyen çocukları camdan gördüm. Bir şey konuşuyorlardı. Kapıyı açarken Ashton'ın "Liv ile çıkamam dostum. O kız kardeşim gibi." dediğini duydum.

"Benle çıkmak mı?" diye şaşkınlıkla sordum.

Calum bana "Modest! ses getirsin diye ikinizin çıkmasını istiyor" dedi.

Bu Modest! kafayı mı yemiş? Ashton daha yeni tanıdığı birini öpmek zorunda falan kalacak. Onun tarafından bakarsak çok da hoş değil.

"Olmaz! Yapamam" diye inledim.

Luke bana "Anlaşmayı imzalarken sana ne olursa dendiğinde de, gerçekten ne olursa dendi. Bundan kaçamazsınız. " dedi.

"Ne zaman başlamamızı istiyorlar?"

"Bir an önce. Akşam bir yerlere baş başa gitmemizi istiyorlar. " Ashton çaresiz gözleriyle bana baktı.

Mike "Hadi otele dönelim, Paul'un dırdırını çekmek istemiyorum." dedi. Sanırım pizzacıda yaklaşık yarım saat oturmuştuk.

Önceden oturduğumuz suite çıktık ve 2 dakika sonra arkamızdan Paul geldi. Mükemmel zamanlama Michael.

Siyah, camları filmli bir minibüse bindik. Minibüsün şoför kısmı ve yolcu kısmı karşılıklı konan koltuklarla ayrılmıştı. İçinde mini buzdolabı ve TV vardı. (DVD oynatıcıyı da unutmayalım, bir de bu sıcakta soğuk esprilerle soğuyamayanlara klimayı). Karşılıklı konan koltuklar 2li ve 3lüydü. 2li koltuk ters tarafta kaldığı için 3lüye oturdum. Araba beni etkiliyordu.

Karşımda Luke ve Calum, sağımda Mike ve solumda Ash vardı. Ash ve Mike Twitter'a bakıyordu. Baktığımda benimle ilgili soruları cevapladığını gördüm. Ne kadar bilinirsem, o kadar iyi. Mike da sanırım aynı şeyleri yapıyordu.

Calum ve ben müzik dinliyorduk. Luke'un ne yaptığını göremedim ta ki telefonundan oyun sesi gelene kadar.

Ashton'a "Çok konuşkansın Ash" diyip yarım ağız sırıttım. O da benim gibi sırıttı. Sanırım artık gerçekten de küstah olduğumu düşünüyorlardı. Sanki biraz öyleydim. Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.

Muhabbetimizi doyum olmuyorken araba durdu ve Luke "Geldik." dedi. Arabadan inerken bir 'Bayanlar önden' durumu yaşadık ve stüdyoya girdik.

Stüdyoda her yer beyazdı ve çok ışık vardı. Bir tarafta benim için ve çocuklar için kıyafetler, makyaj masası vardı. Fotoğraf çekileceğimiz alanı hazırlıyorlardı. Bir kız gelip bize hoşgeldiniz dedi. Sanırım çocuklar onu tanıyordu. Adını Calum'dan öğrendim, Daphne'miş. Stilistimiz.

Beni kıyafetlerin olduğu yere götürdü. Çocukların aksine daha fazla kıyafetim vardı. Sorduğumda tarzımı bilmediği için farklı farklı bir sürü kıyafet almış. Bende arasından yüksek bel kot şort, üstüne mavi üzerine çiçek desenli yarım straplez bir korse ve onun hizasında kolsuz kot mont aldım. Ayakkabı olarak Converse alacaktım ama Daphne bana siyah şık topuklular verdi.

Kuaförümüz geldi -2 kişi gelmişti- biri ilk bana diğeri de Ash'a başladı. Kadın saçlarımı düzleştirdi ve bittiğinde çok güzel gözükmesini sağlayan bir sprey sıktı. Yüzümdeki makyajı temizledi ve yüzümü daha kemikli göstermek için biraz bronzer uyguladı. Gözlerime buğulu göz makyajı uyguladı ve dudaklarıma da hoş koyu pembe bir ruj sürdü. Ben ojelerimi tamamen unutmuşken bir kız rujumla aynı renk olan ojelerimi sürdü. Çocukların işi tamamen bitmişti ve setin kurulmasını bekliyorlardı.

Bende onların yanına gittim ve fotoğraf çekildik. Onlarla ilk fotoğrafımdı ve sanırım bilmeden güzel gözükmek istediğim bir anı beklemiştim.

Aklıma birden geldi ve Twitter'daki hesabımı silip @Olivia5SOS diye bir hesap açtım. 5SOS hesabından Luke beni twitledi ve sanırım saniyede 100'den fazla follow almaya başladım.

Hazırladıkları set sadece beyaz bir arkaplan değildi. Benim için pembe Fransız tarzı bir sandelye vardı. 2. sette de arkada bir sürü karalama ve yazı vardı. Beğenmiştim.

Çocuklarla ve tek resimlerimi çektiler. Bittiğinde resimlere bakıp içlerinden seçtik. Benim resimlerden çocuklar seçti çünkü karar verememiştim. Ve bir tane de ortak resmimizi seçtik. Saate baktığımda sekizde ve çekim bittiğine göre eve gidebilirdim.

Beni eve Ashton bırakacaktı. Çünkü paparazilere beni öperken yakalanmamız gerekiyordu (!).

* * *

Ashton'a evimi tarif ettim ve geldik. Kapının önündeydik. Şu an gerçekten zor bir andı. Beni öpmek istemediği belliydi.

Ashton bana "Seni öpmem gerek." dedi.

"Evet, sanırım. Paparazileri görebiliyorum. "

Ona sarıldım. Bizi çeken kameraları görebiliyordum.

Biraz uzaklaşıp gözlerimin içine baktı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

How to live with 5SOS? //a.iHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin