Benimle ilk turumuza başlamıştık. Amerika ayağı için NYC'deydik. Buraya ilk defa geliyorum ve MUHTEŞEM. Hayal ettiğinizden çok öte ve güzel bir şey. İnsanlar çok samimi, tabi bazıları.
Annem benle gelmedi. Ben de onu seçim yapmak zorunda bırakmak istemedim. Sonuçta ikimiz de işimizi yapmaya çalışıyorduk. Tabi benim işim daha farklı ve pek de yorucu değil.
1 aylık hamileydim ama hiç doktora gitmemiştik. Ultrasonla bakmaya falan. Çocuklar da beni hastaneye sürükledi.
"Siz biraz bekleyin, hasta çıkınca siz girersiniz." kafamı salladım ve siyah deri koltuğa beşimiz de oturduk.
Birkaç dakika sonra içerideki kadın çıktı ve biz girdik. Yaklaşık 50 yaşlarında olan bir adam vardı. Uzandım ve karnıma şu jelden sürdü ve ultrasonun uzantısını karnımın üzerinde gezdirmeye başladı.
Luke: "Nasıl? Kalbi atıyor mu?"
"Üzgünüm ama, hanımefendi dış gebelik yaşıyor." (embriyonun rahimin iç duvarları yerine dış tarafına tutunması.)
"Ne?" bir aydır ölme tehlikesi ile mi gezmiştim? Bu, çok, garip. Şaşırtıcı. Vücudum karıncalandı.
"Hemen tedaviye başlamalısınız . Bir ay boyunca nasıl dayandınız bilmiyorum, mucize gibi."
Yattığım yerden kalktım ve solumdaki kağıt havluyla karnımdaki jeli sildim. Hala inanamıyordum. Ashton'la gözlerimiz buluştu. Boş bakıyordu.
"Ben reçetenizi yazıyım ." dedi doktor ve masasının başına geçti. Burnum kaşındı. Sanırım ağlayacaktım. Ashton'a koşup sarıldım. Gözyaşlarım boynuna damlıyordu. Kafamı boynundan çekip yüzüne baktım. Onun da gözleri dolmuştu. Ellerini belimden çekip gözyaşlarımı sildi. O sildikçe daha çok akıyordu.
Doktor reçeteyi uzattı ve ben almayınca Michael aldı. Hastaneden ayrılmadan önce ilaçları aldık ve otele taksiyle geri döndük.
Paul: "Liv hadi ama, ağlama. Daha çok gençsiniz. Sanki 20 yıldır bebek yapamayan çiftler gibi davranmayın."
Demesi kolay. Dış gebelik olsa bile o bir can. Bir hapla onu öldürmek çok kolay gibi mi duruyor? Bir peçete daha aldım ve burnumu temizledim. Artık ağlamayı bırakıp tuvalete gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Iyy, ağlayınca çok garip oluyorum. Kırmızı şişmiş gözler, dudaklar ve bir burun, çatallaşmış bir ses, titreme. Çok fazla kalmış olmalıyım ki Calum kapıyı çaldı.
"Liv?" Kapıyı açıp dışarı çıktım.
"İntihar falan etmedim, iyiyim." yarım sırıttım. O da az sırıttı.
Sonra suitten Ashton'ın odasına gittim. Yatakta öylece oturuyordu.
"Hey" yanına oturdum. Beni çekip sarmaladı.
"Bu kadar üzülme. Fabrika hala çalışıyor. Ne zaman olursa yeni bir tane yaparız." Geri çekilip koluna vurdum.
"Ashton!" yine de güldüm.
"Hatta şimdi başlayalım." beni yatağa yattı ve öpmeye başladı. O sırada Luke içeri girdi.
"Kapınızı kitleyin!" Ashton üzerimden kalktı.
"Hani kapı tıklatmak, diye bir şey var Luke." Göz devirdi.
"Prova yapmaya gideceğiz, hadi." diyip çıktı.
Ashton bana döndü. "Yarım saat bekleyebilirler sanki." birbirimize sırıttık ve tekrar öpüşmeye başladık.
---------
NASIL DA FAKE'E GETİRDİM AMA :DDDD
KİM BEBEK BEKLİYODU :DDD
BEN DE BEKLİYODUM AMA İÇ SESİM BİRAZ DEĞİŞTİR DEDİ :DDD
YB DE GÖRÜŞÜRÜZ :DDDDSD
Biraz kısa oldu ama nys.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How to live with 5SOS? //a.i
FanfictionKağıda Olivia Brinks yazıp karaladım. Artık 5SOS grubunun bir parçasıydım. *slow update*