"Ciddi olamazsın!"
Cassie çığırırcasına hattın karşısından beklediğim tepkiyi verirken, ev telefonunun ahizesini kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kalmıştım. Üzerinden birkaç gün geçtikten sonra ona spor odasında başımdan geçenleri anlatmak için ikimizin de evde olduğundan emin olabileceğim bir saati beklemiştim. Ev telefonundayken Cassie ile bunları konuşmak mantıklı bir karar olmayabilirdi, annemin merak edip dinlemesinden korkuyordum çünkü. Dilediğim tek şey, şanslı günümde olmamdı.
Odama kadar uzanan kabloyu işaret parmağıma dolarken, Calum'un spor odasından çıkmadan önce bana olan bakışları hala gözümün önündeydi. Hatırladıkça göğsümün sıkıştığını hissedebiliyordum. Kendimi ilk kez bu kadar savunmasız ve ahmak gibi hissettiğim bir dönemin içinde sıkışıp kalmıştım.
"Ve sonra görüşürüz mü dedi yani? Bu kadarcık mı?"
"Evet, ne bekliyordun ki?"
"Oh... dürüst olmam gerekirse tam olarak ne duymayı beklediğimi ben de bilmiyorum. Ama sonra görüşürüz demekten çok daha farklı bir şey olabilirdi."
Sanki bunu yaptığımı Cassie görebilirmiş gibi gözlerimi devirdim. Odamın içindeki boy aynasından göz ucuyla kendimi süzdükten sonra, bakışlarımı hemen sağ tarafımda Calum'un odasına bakan pencereye çevirdim.
Perdeleri sonuna kadar kapalıydı ve ışıkları yanmıyordu. Gün boyunca da odanın içinde herhangi bir hareketlilik olmamıştı. Bu nasıl mümkün olmuştu hiç anlamamıştım ama, bunca zamandır okulda da birbirimize rastlamamıştık.
Nedenini merak ediyordum. Bu yaşanılan şey hakkında benim kadar kafa yorup yormadığını da, aynı şekilde. Benden kaçıyormuş gibi bir izlenime kapılmam normal sayılabilir miydi emin değildim. Sanki böyle düşünmeye devam edersem kendimi dışarıya koca bir egoist gibi yansıtacağımı düşünüp, hemen bunu yapmaktan vazgeçiyordum. Ama bu kararlılığımın son derece kısa sürüyor olması bende endişe hissi uyandırıyordu.
"Alo, Jane!"
Bakışlarımı Calum'un penceresinden aniden çevirdim. Hemen önümde duran geometri ev ödevlerimin sayfalarını karıştırırken, diğer yandan da Cassie'ye "Efendim?" diye yanıt verdim.
"O günden sonra hiç karşılaştınız mı?" diye sordu merakla. Sesi artık daha sakin ve ciddi geliyordu. "Okulda değil de, bilirsin... evde. Pencereleriniz yan yana sonuçta."
"Hayır," sayfaları karıştırmaya devam ettim. "Birkaç kez antrenmandan gelirken gördüm, eve giriyordu. Perdelerini de hiç açmadı."
"Reina?"
"Hayır, onu da görmedim."
"Mmm, düşündürücü."
İstemsizce kaşlarımı çattım. Düşündürücü derken kastettiği şeyin Reina ve Calum arasında dönen bir kısımdan olduğunu anlamıştım. Ama Cassie'nin aklında, en az kendisi kadar kurnaz olan tilkileriyle beraber ne düşündüğünü merak etmiştim.
"Anlamadım, düşündürücü olan ne?"
"Ben de onları pek birlikte göremiyorum son zamanlarda. Sanki araları biraz soğuk, birini görmezden gelmeye çalışırken diğer yandan da hep gergin olmak gibi."
Yarım topladığım saçlarımın altta kalan kısımlarını omzumun arkasından attıktan sonra, sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim. Demek ki benim gözümden kaçıp da Cassie'nin yakaladığı çok fazla şey vardı. Aklımda dönen tonlarca fikir ve acaba? ile başlayan cümle olmasına rağmen içlerinden bir tanesini söylemekte karar kılıp da Cassie'ye bir cevap veremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me || hood
Fanfiction"İkisi de konuşmuyordu. Ama ilk andan beri aralarında sözcükleri gereksiz kılan çok iyi bir iletişim kurulmuştu."