Luke'la göz göze geldiğim anda elimde tuttuğum cep telefonum parmaklarımın arasından kayıp neredeyse yere düşecekti. İçimdeki sıkıntının beni ele geçirip karanlık gökyüzünün altında kafeslemesine öyle izin vermiştim ki, bahçedeki yalnızlığımla pekişen sessizliği onun sesinin böldüğünü duymak beni afallatmıştı.
Ne yalan söyleyeyim, bu akşam görmeyi beklediğim en son yüz onunkine aitti.
Genzimi temizlerken boşta kalan elim, yanağımın üzerinden isteğim dışında yuvarlanan gözyaşımı silmeye koyulmuştu. Islanan ve akmayan rimelin boyasıyla birbirine yapışmış kirpiklerimi ona kaldırıp "N-ne işin var senin burada?" diye sorduğumu duydum.
Duydum, diyorum. Çünkü o anda zihnimde at koştururcasına dolaşan düşüncelerin dudaklarımla kolaylıkla senkronize olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.
Sanırım benim onu burada, tam olarak karşımda bulmayı beklemediğim kadar; Luke da beni ağlamaya başlayacak kadar mutsuz bulmayı beklemiyor olmalıydı. Çünkü karanlığın içinde deniz gibi parlayan gözlerindeki ifadeye baktığımda şaşkınlık, endişe ve büyük bir bilinmezlikle harmanlanmış bir duygu yığını buldum.
Üzerinde beyaz bir gömlek vardı, yakasındaki birkaç düğme açıktı. Altında tıpkı Calum, Michael ve Ashton'ın sık sık giydiği kotlara benzer koyu renk bir kotu vardı ve onu okulda gördüğüm tüm bu zamanlarla kıyasladığımda saçları dağınık değildi. Sakallarının çıkmaya başladığını çenesinin etrafını sarmalayan pürüzlü noktalardan görebiliyordum. Elleri, baş parmakları dışarıda kalacak şekilde koyu renk kotunun ceplerinde duruyordu.
"Erkek arkadaşının müzik grubunda ben de varım, bilirsin, solist olarak," dedi. Ses tonundaki rahatlık, gözlerindeki ifadelerle harmanlanan bakışla inanılmaz büyük bir çelişkideydi.
Yutkundum. Aramızdaki mesafeyi büyütmek istediğimden arka bahçenin verandasında geriye doğru birkaç minik adım attım. Bunu ona belli etmeden yapmak istemiştim ama hareket ettiğim zaman gözleri adımlarıma kayınca, çabam boşuna olmuştu.
"Yani?"
"Yani," alayla güldü, "bu partide bulunmaya en az senin kadar hakkım var."
Bir şey söylemek yerine kendimi konumlandırdığım o noktada sessizce bekledim. İçerideki sıcaklığa alışan vücudum, kış soğuğuna bulanan karanlık bahçede durmaya başlamışken şoka uğramış gibiydi. Parmaklarım soğuktan mı yoksa Luke'u aniden karşımda bulmayı beklemediğimden yaşamaya başladığım gerginlikten mi titriyordu, tam olarak bilmiyordum. Ben de onları dizlerimin bir karış üstündeki gömlek elbisemin arkasına sakladım.
"Davetli olmam seni neden bu kadar şaşırttı?" dedi Luke. İfademden tatmin olmadığımı çözmüş gibiydi. Oysaki amacım onun verdiği cevaplarla tatmin olmak falan değildi. Yani... en azından sadece bu değildi. Düşüncelerim birbirine girmişti.
"Şaşırtmadı, ben... bu ilgilendiğim bir şey değil, sadece..." kelimeleri ağzımın içinde yuvarlayıp gevelediğim için, ortaya mantıklı bir yanıt sunamadım. Sıkıntıyla bir nefes alıp verirken, göz kapaklarımı kapatıp yeniden araladım.
"Sadece ne?" Luke'un gülümsemesi büyüdü. Beni tepeden tırnağa süzen bakışlarının arasından "Ayrıca senin de erkek arkadaşının yanında olman gerekmiyor mu?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me || hood
Fanfiction"İkisi de konuşmuyordu. Ama ilk andan beri aralarında sözcükleri gereksiz kılan çok iyi bir iletişim kurulmuştu."