Bugünün harika bir şekilde sonlandığından emin olabilmek için gerçekten çok çabalamış olsam da, hiçbir şey düşündüğüm gibi olmamıştı.
Elbetteki Michael'a, Cassie'ye hatta Calum'a bunu belli etmemeye çalıştım. Tartışmamız arasındayken Calum, herkesin New York'a benim için geldiğini söylemişti ve bunun doğru olduğunu biliyordum. Calum yalan söyleyecek bir insan da değildi. Bugün benim için kalkıp buraya kadar gelerek kendilerini paralayan hiç kimsenin beni mutlu etmek gibi bir mecburiyeti yoktu ve ben de surat asma hakkına sahip değildim. Ayrıca doyumsuz, şımarık bir kız çocuğu gibi gözükmek de istemezdim. Olmadığım biri gibi yani.
Bu yüzden elimden geldiğince moral bozukluğu patlamalarımı eve saklamaya çalıştım. Odama kapanıp perdelerimi sonuna kadar çekerek Calum'un, Reina'nın telefonuna cevap verdiğini ve sekiz dakika boyunca dışarıda konuştukları gerçeğiyle kendimi yorabilirdim.
Canımın sıkkın olduğunu saklamak istesem de ve bunun için gerçekten çok fazla çabalamış olsam da, başarılı olup olmadığımdan emin değildim. Dönüş yolunda trende Cassie ve ben yan yana oturmuştuk. En yakın arkadaşım, elbetteki ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştı ama o an, Calum'un gözlerini üstümde hissettiğimden ne olduğunu anlatamadım. Ben başımı cama yaslamıştım ve Cassie de başını benim omzuma koyup uyumuştu.
Kulaklığımı yanımda getirmediğim için Calum'un dinlemem için verdiği iPod'undan şarkılar dinleyemedim. Özellikle Keep On Loving You dinlemek istiyordum. Bir de Asleep vardı. Ama bu şarkıyı sevdiğimi Calum'a söylemedim. Belki çok saçma görünüyordu fakat bu şarkının bana kalmasını istemiştim sanırım. Oysaki bu çok saçmaydı. Bana bu şarkı listesini hazırlayan oydu.
Aklım almıyordu. Benim için bir şarkı listesi hazırlamıştı. Elephant Gun'ın benim için ne kadar özel bir şarkı olduğunu bilmiyor olsa bile listenin arasına bu şarkıyı da sıkıştırmıştı. Detaylara dikkat ediyor olmalıydı. Fakat ben önemsemediğim insanların hayatlarındaki detaylarla ilgilenmezdim. Mesela Reina'nın detayları umrumda bile değildi, ancak Cassie'nin hayatındaki her bir detay benim için önemliydi.
Calum da beni önemsediğini söylemişti. Peşimden koşmayı sevdiğini ve buna değeceğini düşündüğü insanların peşlerinden koştuğunu söylemişti. Bunları yanlış duymadığımdan emindim. Şizofreni olmadığımdan da.
Ama Reina'nın onu aradığından da emindim. Ekranda onun adını gördüğümde histerik bir şekilde tebessüm edip, başımı iki yana sallayarak içeriye geçmiştim. Bunu neden böylesine belli ettiğimi bile bilmiyordum. Bana verdiği bir vaat olmamasına rağmen kalbim paramparça olmuş gibi hissediyordum ve bu hiç iyi değildi.
Calum Hood'a tutulmak istemiyordum. Korkuyordum. Karşılık almama ihtimalim kesindi ve bu canımı çok yakıyordu.
Michael'ın arabasına binip bizim oturduğumuz mahalleye geldik. Calum'un da söylediği gibi akşam yemeği için eve yetişmiştim. Bugünün her bir saniyesi için Michael ve Cassie'ye teşekkür ettikten sonra yarın okulda görüşmek üzere yanlarından ayrıldık. Arabadan indiğimizde Michael, Cassie'yi hemen eve yetiştirmek üzere gaza kökledi ve mahalleden kayboldu.
Hava karanlıktı. Bu karanlığın arasında mahallemizin aydınlanmasını sağlayan tek ışıklandırmalar, sokak lambalarından yayılan soluk ışıklardı. Arabadan indiğimde baktığım ilk şey evimde herhangi bir yaşam belirtisi bulabilmekti. Annem belki de yemeğe beklemiştir diye düşünmüştüm.
Ama evimdeki tüm ışıklar kapalıydı.
Ailemle bütün bu sorunları nasıl aşacağımızdan emin değildim. Veya aşabilecek miydik, bilmiyordum. Ama daha gerçekleri babama açmadan paramparça olup etrafa dağılmaya başladığımızı görebiliyordum ve bu çok acı vericiydi. Her şey böyle üst üste gelmek zorunda mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me || hood
Fanfiction"İkisi de konuşmuyordu. Ama ilk andan beri aralarında sözcükleri gereksiz kılan çok iyi bir iletişim kurulmuştu."