Bölüm 14

2.3K 232 140
                                    

"Jane, lütfen beni dinler misin?"

Odamın kapısını peşimden gelen annemin suratına çarparak kapattım. Sırt çantamı yatağın üzerine bütün hıncımla fırlattıktan sonra aklımdan geçen tek şey hâlâ gördüklerimin korkunç bir kâbusun parçaları olmasıydı ama bu asla... olmuyordu. İkisinin de gözleri önümde el ele tutuşmaları ve babasının arkasında bekleyen Luke'un bana olan bakışları gözlerimin önünden gitmiyordu.

Bayılacak gibiydim.

Parmaklarım, açık saçlarımın arasından kayıp köklerine tutundu. Oldukları yerleri kavrayıp sıkarken gerçekten de delirmeme çok az kaldığını hissedebiliyordum. Bütün bu şehir başıma yıkılıyordu ve engelleyebilmek için elimden hiçbir şey gelmiyordu. Gözlerimi her açıp kapattığımda zihnimin ön tarafında beliren görüntü tutuşmaması gereken ellere ait oluyordu.

Babama bunu nasıl yapabilir? O Prag'da. Her şeyden bi'haber. Neredeyse dünyadan bi'haber. Tek derdi hükümet tarafından ona verilen görevi yerine getirmek. İki buçuk yıl, dile kolay, ailesinden uzakta. Eşinden ve kızından uzaklarda. Bizimle yalnızca sınırlı telefon görüşmeleriyle haberleşebilen bir adam vardı uzakta.

Ama annem bir başkasının elinden tutup benim karşıma çıkartmıştı. Tanrım. Katlanamıyorum. Ya yanındaki adamın cesareti? Buna ne demeli?

Annem bir anda kapımı açıp içeriye girdi. İhtimamlı yaklaştığını görebilecek kadar şuurum beni terk etmemişti neyseki. Fakat bu saatten sonra gösterdiği ihtimamın ne önemi vardı ki? Zaten yapacağını yapmıştı ve her şey... yeterince berbat olmuştu.

Babam bunu biliyor olabilir miydi? Acaba annem, bütün o sınırlı telefon görüşmelerinden bir tanesinde babama Andrew'dan ve ilişkilerinden bahsetmiş olabilir miydi? Bir şekilde, her şeyi anlatacak kadar cesur davranmış olma ihtimali yüzde kaçtı? Bana kalırsa sıfır. Anlatmış olsa bile bu benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Üzüldüğüm şey benim hayatımı karartmış olması da değildi.

Üzüldüğüm tek şey babamdı. O bunu hak etmiyordu. Hiçbir adam ve kadın, birbiri tarafından aldatılmayı hak etmezdi.

"Jane," dedi annem bir kez daha. Sanki onu gerçekten dinleyeceğime bu kadar inanmıştı. "Konuşmamız gerekiyor. Eğer konuşursak bunu halledebiliriz—"

Histerik bir şekilde güldüm. Odamın havalanması için açtığım penceremden içeriye soğuk hava sızıyordu. Bütün bedenim soğuk havanın altında kalıp eziliyormuş gibi hissederken inanamayan gözlerle anneme baktım.

"Bunu gerçekten konuşarak halledebileceğimize inanıyor musun? Bütün bu aldatma olayı senin için sadece konuşarak halledilebilecek kadar basit mi yani?"

Söylediklerimin her bir kelimesinde doğru noktaya parmak bastığımı anladığında gözlerini yavaşça kapattı. Şu anda gerçekten ne düşündüğünü bilmek isterdim. Kafasının içinde ne olduğunu, vicdan muhasebesi yapıp yapmadığını bilebilmek isterdim. Biraz olsun pişman mıydı yoksa sadece onu dinlemediğim ve hayatında bu konu hakkında bir zorluktan başka bir şey olmayacağımı anladığı için kızgın mıydı?

Gözlerini açtığında derin derin ama bana bunu yaptığını belli etmeden nefes alıp verdiğini görebiliyordum. Yüzünün önüne dökülen saçlarını parmaklarıyla arkaya doğru atarken sol elinin yüzük parmağındaki alyans dikkatimi çekti. Odamın ışığının altında her şeyi daha da gözüme sokmak istercesine parlıyordu. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyordum ama sanki alyansın yansımasında babamın yüzü ortaya çıkıyordu.

Her şey çok... berbattı.

Başımı iki yana salladım. Örgüm ne ara bozulmuştu ve bütün saçlarım açılmıştı bunu bile hatırladığım söylenemezdi. Terleyen avuç içlerimi kotumun üstüne bastırdıktan sonra annemi odamdan dışarıya çıkartmak için resmen sürüklemeye başladım.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin