"Bu çocuk neden sonra görüşürüzden başka daha romantik bir kalıp bilmiyor?"
Cassie'ye bakarken istemsizce gözlerimi devirmek zorunda kaldım. Calum'la aramda olan şeyin hâlâ Reina ve Calum arasında olanlara benzemediğini bir türlü anlatamıyordum. Ona koçun spor odasındaki dolabın içinde yaşadığımız yakın temastan bahsettikten sonra benim için her şey çok daha zor bir hal almıştı.
Çünkü Cassie, ders çalışmaktan ve hangi üniversiteye başvurabileceğimiz konularını konuşmaktan arta kalan zamanlarda okulun diğer kızlarının yaptığı gibi yapılmak üzere olan okula dönüş partisi hakkında konuşmak yerine, Calum Hood'u konuşuyordu.
"Belki de artık bunun hakkında konuşmamalıyız."
"Bekle... ciddi misin?"
"Evet," dedim başımı yavaşça sallarken. "Gerçekten, son derece, ciddiyim. Calum Hood sanılanın aksine o kadar da iblis değil."
Cassie bana dik dik baktı, sanki Calum hakkında ona karşı böyle konuşmam son derece yanlış bir şeymiş gibi. "O çocuk tam bir buzdolabı, Jane. 'İblis' biraz daha sert bir kavram ama buzdolabı demenin doğru olduğu kadar da doğru."
"Yapısı öyledir belki de."
"Emin misin?" Cassie, dolabımın yanındaki dolaba omzunu yaslamıştı. Kaşlarını alnına doğru kaldırırken göğsünde kavuşturduğu kollarının konumunu bozmadı.
"Okuldaki diğer erkekler gibi hormonları sağlıklı çalışan biri yalnızca," dedim. Ama bu olayı bir kez daha Cassie'nin de içinde bulunduğu bir ortamdayken kendime hatırlattığım için anında pişman olmuştum.
Cassie baygın bir gülüş gönderdi bana. "Ve çapkın."
"Her neyse."
Dolabımın içinden kitaplarımı karıştırmaya devam ettim. Kapağının iç tarafını renkli yapışkanlarla, Cassie ve benim çekildiğimiz analog filmli foroğrafla ve annem ile babamın, benimle birlikte küçükken çektikleri bir fotoğrafla süslemiştim.
Gözlerim yine babamın gençken sahip olduğu daha diri ve taze görünen yüzüne takılırken, kirpiklerimi hafifçe kırpıştırdım. Son zamanlarda ruhumun derinliklerinin bile yetersiz gelmeye başladı özlem bedenimden dolup taşarken bundan annem dışında hiç kimseye bahsedemiyor olmak beni çok yoruyordu. Cassie'ye anlattığımda anlamayacağından ya da endişelerimi hor göreceğinden falan değildi. Cassie de en az kendi babasını sevdiği kadar benim babamı da severdi.
Bilemiyordum. Yalnızca, hayatımda hiç bu kadar içimi birine açma konusunda şüphelerimin olduğu bir dönemde bulunduğumu hissetmemiştim. Parmak uçlarıma kadar cereyan altında kalmışım gibi bir etkisi vardı bu sessizliğimin. Aslında düşüncelerimin koyuluğu zavallı midemi içeride düğümlerken ve bu bana hiç dinmeyecekmiş gibi fazla fazla acı çektirirken sessiz kalmak çok güçtü.
"Baksana."
Cassie'nin dokunuşuyla aniden irkildim. Bakışlarımı boş boş içine dikmiş olduğum dolabımdan ayırıp Cassie'ye dönerken, seslice genzimi temizledim.
Hâlâ kafamı kurcalayan meselenin Calum olduğunu düşünmesine izin vermeliydim belki de. O çocuk hakkında ne düşündüğümü bile bilmezken, Cassie sanki onun için tepeden tırnağa yanıp tutuştuğumu zannetse sorun etmeyecektim. Böyle kalabilirdi, en azından babam hakkında annem dışında biriyle konuşmaya hazır hissedene kadar.
"Okula dönüş dansına gidecek miyiz sahiden de?"
"Bilmiyorum." Dolabımın kapağını kapatıp kilidini çevirdim. Cassie'nin yüzündeki ifadeden gitmek isteyip istemediğini kestirmeye çalışıyordum. Fakat ilk defa en yakın arkadaşımın ne istediğini anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me || hood
Fanfiction"İkisi de konuşmuyordu. Ama ilk andan beri aralarında sözcükleri gereksiz kılan çok iyi bir iletişim kurulmuştu."