Partinin ilerleyen saatlerinde kendimi eğlenceye olabildiğince adapte etmeye çalıştım. Zor olacağını biliyordum ve tamam, kendimi dağıtarak eğlenmenin şu anda mümkün olmadığının farkındaydım. Ama en azından babamdan haber almıştım, aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra. Ve iyi olduğunu öğrenmenin verdiği o huzur, o rahatlık son zamanlardaki bütün o acı verici kısır döngünün zincirlerinden birini kırmaya yetecek kadar kuvvetliydi.
Bu nedenle ağladığımın farkında olan Calum'a parti evinde olduğumuz süre boyunca bir şeyden bahsetmedim. Elbette babamla konuştuğumu ona söyleyecektim, ama o anda değildi. Buraya eğlenmek için gelmiştik ve benim yüzümden kimseyi huzursuz olsun istemiyordum.
Eh, ağladığımı fark etmeseydi Calum'u iyi olduğuma ikna etmek çok daha kolay olabilirdi. Yine ikna olmuştu, fakat normalde olabileceğinden biraz daha zor ikna olmuştu.
Lydia, Cassie, Michael ve Ashton'ın yanlarına; Calum, ben, Abel ve Luke olarak geri döndüğümüzde Calum'un kemikli parmakları onunkilerle kıyaslandığında küçücük kalan elime öyle sıkı sarılmıştı ki bu dokunuşu benim için alışılmadıktı. Avuçlarımızın içlerinde magnet varmışçasına ellerimiz birbirine yapışmıştı ve bırakmak konusunda oldukça isteksizdi. Eve dönmeden önce geçirdiğimiz o kalabalık, bol sohbetli ve kahkahalı süreç boyunca Calum sigara içmek için bile dışarı çıkmadı. Hep yanımda kaldı. El ele tutuşmayı bıraktığımızda ya eli belime sarılmış oluyordu ya da yakınımdan ayrılmadan, öylece duruyordu.
Bundan rahatsız olduğumdan değildi. Calum bana karşı her zaman nazik, ilgili ve anlayışlı olmuştu. Birlikte olduğumuz tüm o ortamlarda beni hiç yalnız bırakmamıştı. Fakat bu sefer, bir şeylerin bizim aramızdaki bağla kıyaslandığında alıştığımdan daha farklı olduğunu görebiliyordum. Esprilere gülüyor, birkaç bardak bira içiyor ve aklı da bedeniyle birlikte partideymiş gibi ortamdaki varlığını sildirmiyordu.
Ancak varlığını daha farklı bir yönden kanıtlamaya çalıştığını hissedebiliyordum. Gece boyunca Luke'a tuhaf tuhaf bakmıştı ve bunun karşılığında Luke da ona bakmıştı. Luke'la ne zaman göz göze geldiğimi görse, bu göz temasını bozmak için bir şekilde kendi varlığını hatırlatıyordu. Luke da bakışlarını anında uzaklaştırıyordu. Bana bakması son derece yanlışmış, başka hiç kimsenin değil de özellikle Luke'un yapmaması gerekiyormuş gibi davranıyordu.
Luke hakkında kafamın karıştığı falan yoktu. Bir şeyler sezinliyor gibiydim ama ihtimal vermek istemiyordum. Eğer ihtimal verdiğim yetmiyormuş gibi tüm bunlar doğrulanırsa, o zaman her şey daha da karmaşık bir hal alacaktı ve ben bunu istemiyordum. Sevdiğim insanlarla mutluydum.
Ve Calum'u çok seviyordum, tek istediğim onunla mutlu olabilmekti, başkasıyla değil.
Çok da geç saatlere kalmadan partinin yapıldığı evden ayrıldık. Michael ve Cassie de bizimle birlikte dönmeye karar verdiler. Gitmeden önce Ashton, Abel, Lydia ve Luke'la vedalaştım. Ashton gerçekten çok samimi, şirin biriydi ve bana sarılırken sayamadığım kadar çok kez benimle tanışmaktan ne kadar büyük bir mutluluk duyduğunu dile getirmişti. Abel da Ashton'dan farksız değildi, Lydia da öyle. Vedalaşırken ayaküstü cep telefonu numaramı ve elektronik posta adresimi almayı unutmamıştı. Elimi sıkı sıkı tutup, "Bir şeye ihtiyacın olursa beni her zaman arayabilirsin. Calum'un seni getirmesine gerek yok, Cassie, sen ve ben mutlaka buluşalım," demişti.
Sıra Luke'a geldiğinde, ona karşı nasıl davranmam gerektiğini bilemedim. İçimde fazlasıyla şüphe uyandıracak bakışlarından kendimi sakınmaya çalışırken sarılmak için uzandığında, hiçbir şey yapmadan öylece bekledim. Sarılışına karşılık vermek istememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me || hood
Fanfiction"İkisi de konuşmuyordu. Ama ilk andan beri aralarında sözcükleri gereksiz kılan çok iyi bir iletişim kurulmuştu."