Charlie's'den çıktıktan sonra yürüyerek eve geldiğimde, annemin arabasını evimizin bahçesindeki garaj yolunda bulmayı beklemiyordum. Günlerdir yaptığı gibi Andrew'la buluşmaya gideceğini düşünmüştüm. Nasıl olsa benimle de konuşamıyordu ve eve sadece uyumak, banyo yapmak gibi ihtiyaçları için dönüyordu.
Sokak kapısını arkamdan kapattıktan sonra yağmurluğumu üzerimden çıkartmadan, ayakkabılarımı ayaklarımdan sıyırıp odama çıkan merdivenlere yöneldim. Eve geldiğimi gizlememin bir anlamı yoktu. Nasıl olsa son zamanlarda annemle yaptığımız her şey, aramızdaki sorunları görmezden gelmekten ibaretti. Bundan hoşlandığım falan yoktu. Sonuçta ortada bir çözüme kavuşmak için bekleyen her şey yalnızca öylecek ortada durduğuyla kalıyordu.
Ama Cassie haklıydı. Sözünü ettiğim kişi her ne kadar benim annem olmuş olsa da, yaptıklarının tamamı onun sorumluluğundaydı. Hataları için bana bir açıklamada bulunamadığı gibi, babama da bulunamayacaktı. O yüzden... artık benim elimde olmayan şeylerin sorumluluğunu kendime yük edinerek çektiğim bu eziyete bir son vermeye çalışmalıydım.
Annem salonda televizyon izliyordu. Muhtemelen bir yemek kanalı olmalıydı. Televizyonda gösterilen kadın, bir yemek tarifini seslendirerek patatesleri doğramakla meşguldü. Geldiğimi ve ayak seslerimi duyduğunda, oturduğu koltuktan kalkmadan arkasını dönerek bana seslendi.
"Jane."
Anneme karşı içimi buz etmeye çalışırken nasıl oldu bilmiyorum, adımı seslenirken kullanmış olduğu ses tonu yüzünden ayak tabanlarım yere zamklandı adeta. Olduğum yerde durdum.
Annem televizyonun sesini kıstı. Kanepeden kalkıp yanıma gelmek için etrafından dolanarak benim holde dikilmiş bedenime doğru adımlamaya başladı. Ancak bakışlarımı özellikle sert tutmaya çalıştım, bunu yapmasını istemiyordum. Yaptıklarından sonra ona karşı yumuşamam ve... her şeyi bir şekilde sineye çekip onunla eskisi gibi anne-kız ilişkimizi sürdürmeye devam etmem mümkün değilmiş gibiydi.
Kanepenin birazcık ilerisindeydi ama hala benimle arasında bir mesafe vardı. Böyle dururken ona ne zamandır sarılmıyor olduğumu fark ettim. Yüreğim ailemin parçalanmak üzere oluşunun verdiği acıyla burkulurken, çenemi dikleştirdim.
"Aç mısın? Senin için dolapta biraz yemek olacaktı."
Başımı iki yana salladım. "Cassie ile birlikte bir şeyler atıştırdım."
Rahatsızlık ve utanç dolu sessizlik, zorla diri tutmaya çalıştığımız sohbetimizin arasına yeniden çöktü. Bir sis bulutu gibi aramızda usulca salındı. Annem, gergin bir şekilde yeni manikürlediği tırnaklarıyla oynuyordu. Okuldaki derslerinden kalma boya lekeleri vardı elinin üstünde. Bazen ne kadar yıkarsa yıkasın boyaları akıtmayı başaramıyordu.
"Anladım..." diye mırıldandı sessizce. "Cassie de bize gelseydi keşke, üçümüz oturur, biraz vakit geçirirdik. Tıpkı eski günlerdeki gibi."
Tıpkı eski günlerdeki gibi. Bunu söylemeye dili hala nasıl varabiliyordu, anlamış değildim. Bazı şeylerin bir daha asla eski günlerdeki gibi olamamasının en büyük sebeplerinden biri de kendisiyken, özellikle.
Eğer Cassie, annemin yaptıklarını öğrenseydi o evde bir saniye bir kalmamı istemezdi. Ve buna haddi olup olmadığını bile düşünmeden, annemle yüzleşir, ona çok kızardı. Annem sadece benim için değil, çoğu zaman Cassie için de çok büyük bir rol model olmuştur. Cassie'nin annesi ve babası oldukça muhafazakar ebeveynlerdendir. Kızlarının başarılı olması için her şeyden feda etmesini ve ailelerinin yüzünü kara çıkartmamasını beklerlerdi.
Bizim kadar olmasa da, Cassie'nin annesi Cassandra ile benim annem de arkadaşlardı. Cassie'nin en azından evdeki baskının büyük çoğunluğundan kurtulmasını sağlayan en büyük etken; annemin Cassandra'yı bizim evde bir öğleden sonra çayına davet edip, kimsenin ebeveynlik yöntemlerini gocundurmayacak biçimde konuşması olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me || hood
Fanfiction"İkisi de konuşmuyordu. Ama ilk andan beri aralarında sözcükleri gereksiz kılan çok iyi bir iletişim kurulmuştu."