Bölüm 48

1.7K 144 89
                                    

"Jane," annem kek kalıbının içine harcı dökerken bana seslendi, "fırının kapağını açar mısın? Şu anda elim dolu."

Omzumun üstünden arkamı dönüp, sabahın erken saatlerinden bu yana mutfaktan birkaç saniyeliğine bile çıkmamış olan anneme bakışlarımı çevirdim. O ise bana bakmıyor, kalıbın içine yoğunlaşmış kremaya benzeyen harcı doldurmaya çalışıyordu. Üstünde her zamanki çiçekli mutfak önlüğü, evde giydiği taytı ve kazağı vardı. Benimkilerden daha koyu bir turuncuya sahip olan saçlarını ensesinde düzgünce toplamıştı.

Annem eviyle ilgilenmeyen bir kadın değildi. Eh... en azından Andrew'la bir ilişkisi olduğunu öğrendiğimden ve aramız bozulduğundan bu yana, hem kendine, hem işine hem de evine vakit ayırabilen bir kadındı. Zaman yönetimini iyi kullanıyor olmasının faydalarını gördüğünü söylerdi hep. Bu yüzden mutfağa girip yemek yapması, kek hazırlaması benim için alışılmadık bir olay değildi.

Tuhaf bulduğum şey, şu son birkaç aydır eve bile gelmezken şimdi mutfağa girip büyük bir hevesle yiyecek bir şeyler hazırlıyor olmasıydı.

Hafta sonu ödevlerimi mutfaktaki ada tezgahımızın üzerine yığmıştım. Sık sık çay aldığım için odama kadar merdivenle inip çıkmak bir süre sonra yorucu bir hal almaya başlamıştı ve ben de bugünlük düzenimi buraya kurmuştum. Calum'la akşam Charlie's'de buluşacaktık, o zamana kadar her şeyi bitirdiğimden emin olmak istiyordum ki birbirimize rahat rahat vakit ayırabilelim. Günlerden cumartesiydi ve onun okulda futbol antrenmanı vardı. Sonra da halletmesi gereken ufak bir işi olduğunu söylemişti.

Bu işin ne olduğunu bilmiyordum. Ama en ufak detayına kadar bilmem gerekseydi bana mutlaka söyleyeceğini düşünüyordum. Bu yüzden ısrarla ne olduğunu sormadım. Merakım ben sormadıkça kırbaçlanmıyor desem yalan olurdu ama... soramamıştım işte.

Annemin mutfağın içindeki heyecanlı dolaşmalarını izlerken kaşlarımın çatılmasına daha fazla engel olamadım. "Neden yemek yapıyorsun?"

Annem kıkırdadı. "Yapmamalı mıydım?"

"Bilmiyorum," elimi de bilmiyorum dercesine salladım, "son zamanlarda tüm yoğunluğunu başka bir eve veriyorsun da."

Annem, kekin harcını çırptığı kabın içinde kalan kısmını kaşıkla nazikçe sıyırırken, "İki saniye, Jane, iki saniyeliğine laf sokuşturmadan duramıyorsun, değil mi?" diye homurdandı. "Sadece fırının kapağını açabilir misin diye rica etmiştim."

Gözlerimi devirdim. Söylemek istediğim şey "Sen de kurban gibi davranmaktan kendini alıkoyamıyorsun, değil mi?" olacaktı. Ama bunu söylemek yerine çenemi sıkıp dudaklarımı birbirine bastırmayı tercih etmiştim. Kalemimi açık olan cebir kitabımın arasına bırakıp tabureden indim ve hızla adımlayarak annemin istediği gibi fırının kapağını açtım. Keki koymadan önce çalıştırıp ısınmaya bıraktığı için kapağı açar açmaz yüzüme ılık bir dalga yayıldı.

"Teşekkürler," dedi annem. Hiçbir şey olmamış gibi kek kalıbını fırının içine koyduktan sonra kapağı kapattı ve geri dönüp ocakta pişen diğer yemeğe döndü. Muhtemelen markete giderken arabada dinlediği, sonradan aklına takılan bir şarkının melodisini dudakları kapalıyken mırıldanmaya başladı. Bir yandan da tahta kaşıkla tencerenin içini karıştırıyordu.

Bazen annemin tüm bu davranışlarının sağlıklı olmadığını düşünüyordum. Benim annem olmaktan çok uzak hareketler sergilediği için mi böyle hissediyordum yoksa gerçekten de yaşadığımız olayları göz önünde bulundurduğumuzda bir insanın bu tip davranışlarla hareket etmesi mi garip olurdu, bilemiyordum. Fakat sonuç itibariyle onun sağlıklı olmadığını düşündüğüm kesindi ve bu düşünce beni korkutuyordu.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin