"Jaemin?"
Bembeyaz suratım, hem hastalıktan, hem ağlamaktan kızarmış gözlerimle burnumu çekerek kafeye girdiğimde Jaehyun hyung bana şaşkınca seslendi. "Merhaba hyung."
"Sen neden okulda değilsin?" Her zaman oturduğum yere ilerlerken sorduğu soruya ilk başta sadece omuz silkmekle yetindim. Tekrar sorduğu sırada çantamı bırakarak oturmuştum.
"Hastalandım ve okula gitmek istemedim." Verdiğim cevap karşısında kollarını önünde birleştirdi ve gözleri suratımı süzdü.
Birkaç saniye sonra, sesimi de fark ederek, gerçekten hastalandığımı anlayıp başını salladı ve ifadesini yumuşattı. "Peki. Sana boğazına iyi gelecek bir şeyler getireceğim."
O gittiğinde telefonumu çıkardım ve mesaj gelip gelmediğini kontrol ettim. Geçmiş olsun bile demeden bana 'Görüşürüz' yazmıştı ve şu anki ruh halimle buna ağlayabilirdim. Beni gerçekten umursamıyordu.
Çenemi elime yaslayarak birkaç dakika karamsar bir şekilde oturmamdan sonra Jaehyun hyung olduğum yere gelmiş, elindeki bardağı masama bırakmıştı. "Bugün mesaim erken bitiyor, sana ben bakacağım."
Bıraktığı bardağı kendime çekerek bir yudum almadan önce gülümsedim. "Teşekkür ederim hyung."
- -
"Sana hiç mesaj attı mı?" Kafeden çıkıp evine doğru yürüdüğümüz sırada Jaehyun hyung tereddütlü bir şekilde sordu. Başımı yere eğdim ve sorusunu mutsuz sesimle cevapladım.
"Okulda onu sınava çalıştıracaktım, neden gelmediğimi sordu."
"Sen de hasta olduğunu söyledin ve bunun hakkında hiçbir şey demedi?" Bulunduğu tahmin karşısında başımı sallayarak onayladım. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
Evine geldiğimizde Jaehyun hyung ceketini çıkarıp hemen mutfağa ilerledi. Ben de onun peşinden gittim. "Kahvaltı yaptın mı?"
"Hayır." diye cevap verdim ve esnedim. Halsiz ve uykulu hissediyordum.
"O zaman salona geçip uzan. Ben bir şeyler hazırlayacağım."
Dediğini ikiletmeden salondaki geniş, lacivert koltuğa yattım ve üstümdeki kapüşonlunun kapüşonunu kafama geçirip kollarımı kendime sardım. Üşüyordum, dakika başı öksürük krizine giriyordum, gözlerimin içi yanıyor gibi hissediyordum ve boğazım her yutkunuşumda acıyordu. Bağışıklık sistemim çok zayıftı ve ben on derecelik havada, üstümdeki ince montla yağmurda yürüyerek büyük bir aptallık yapmıştım.
Jaehyun hyung hızlıca hazırlayıp ısıttığı yemeğin olduğu tepsiyle salona geldiğinde yerimden kalkıp bir sehpayı önümüze çekerek ona yardımcı olmuştum. Yanıma oturduktan sonra bana yaptığı çorbadan içirmiş, ardından da öksürüğüm için bir ilaç vermişti.
Bunların hepsi olduktan sonra televizyondan en sevdiğim dizinin rastgele bir bölümünü açmış, beni koltuğa yatırmış ve kendisi de yanıma uzanarak bana sarılmıştı. Bu ikimizin de garipsediği bir şey olmaktan çoktan çıkmıştı. Her geldiğimde böyle vakit geçirirdik ve ben de her seferinde babamdan alamadığım sevgiyi hissederdim. Ama beraber geçirdiğimiz dört yıl boyunca Jaehyun hyung hem babam, hem annem, hem de abim gibi olmuştu.
Ben neredeyse bütün repliklerini ezberlediğim diziyi gözlerim kapalı dinlediğim sırada başım Jaehyun hyungın göğsüne yaslıydı, onun ise bir eli sırtımdayken diğer eli başımı okşuyordu. Ve bu benim kısa bir sürede uykuya dalmamı sağlamıştı.
bunu yazmak için o kadar hevesliydim ki iki günde yazıp, bitirip, her şeyi yayımlayasım var SOMEONE STOP ME
