Jeno'nun dudaklarının benim dudaklarımın üstünde durduğu saniyeler boyunca, yaşadığım dejavu bana partide olanları hatırlatmıştı. Şimdi de, içimdeki şüpheye engel olamıyordum ve bu beni yiyip bitiriyordu.
İçimden bir ses bu yaptığımın iyi olmadığını, Jeno'yu itmemi söylüyordu.
Ama bu imkansızdı. Çoktan ona kapılmıştım. Kıpırdayamıyordum bile.
En sonunda Jeno benden ayrıldığında tüm suratım uyuşmuş gibiydi. Belki de onun yüzünden transa girmiştim.
Aklıma dolan negatif düşünceler yüzünden moralimi bozmadan edemiyordum. Jeno etrafında çok insan sevmezdi. Eğer hayatına birini alacaksa bile bu benim gibi biri olamazdı. Yıllar içinde bunu öğrenmiştim.
Benimle yine dalga geçmeye kalkarsa son yaşananlarla birlikte kolay kolay bunun üstesinden gelemezdim.
Büyük olasılıkla bu hareketinin arkasında kötü bir şeyler vardı. Öyle hissediyordum.
Zihnimin içinde yaşanan düşünce fırtınası yüzüme yansımış olacak ki, Jeno güldü. Daha çok şüphelenmeme neden olacak şekilde.
"Seninle dalga geçtiğimi düşünüyorsun." Düşüncelerimi okuyormuş gibi konuştuğunda gözümü yüzünden çekerek arkadaki büyük ağaca çevirdim ve Jeno'nun derin bir nefes aldığını duydum.
Birkaç saniye boyunca çözemediğim bir yüz ifadesiyle yere baktı ve ne söyleyeceğini düşünürmüş gibi bekledi. Ağzını açıp bir şeyler söyleyecekmiş gibi olduğu birkaç andan sonra konuştu. "O partide olanlar için özür dilerim, kendimde değildim ve Mark aklımı saçma sapan şeylerle doldurmuştu."
Şaşkın bir şekilde ona baktım. Tek bir cümlede hem benden özür dilemiş, hem de yaptığı şey için bir açıklama sunmuştu. Lee Jeno son zamanlarda bende büyük şok etkileri yaratıyordu.
"Ben..." Bir şeyler söylemek isteyerek ağzımı açsam da ses tellerim bana ihanet etmişti ki, sadece tek kelime söyleyebilmiştim. O da bir şey anlatmıyordu.
Jeno yeniden hafifçe gülümsedi. "Evine dönmelisin, geç oldu."
"D-doğru, şey... Gideyim ben." diye bir şeyler geveledikten sonra parkın çıkışına ilerledim. Jeno'nun bu saatten sonra benim peşimden gelmesi ise beklediğim en son şeydi.
"Gelmene gerek-"
"Önemli değil, yolumun üstü." Başımla onu onaylayıp bakışlarımı yere çevirdim ve yanımda yürüyen Jeno'nun adımlarına uymaya çalıştım. Çocukça olduğunun farkındaydım, ama şu anda kafayı yememe engel olan tek dikkat dağıtma yöntemim buydu.
Sessizce yürüdüğümüz ilk beş dakika oldukça sakin geçmişti. Ancak hala polislerin ayrılmamış olduğu evimin yanından geçerken Renjun ile karşılaşmıştık.
"Jaemin!" Renjun bana seslenmiş ve yolun karşısına geçip yanıma gelerek bana sarılmıştı. "Çok endişelendik, ne oldu?"
"İyiyim... Gibi." Ona cevap verdikten sonra benden ayrıldığında Jeno'yu yeni fark etmiş gibi bir ona, bir bana baktı. Bir şey söylememişti ama gözlerinde 'Bu salak burada ne arıyor?' sorusunu açıkça görebiliyordum.
Renjun Jeno'ya baktıkça endişeli yüz ifadesi hızla değişti ve soğuk, nefret dolu, hatta neredeyse tiksinen bir hal aldı. "Daha fazla burada olmana gerek yok. İyi akşamlar."
Üstü kapalı bir şekilde Jeno'yu kovan Renjun koluma girdi ve eve yürümeye başlayarak beni de peşinden sürükledi. Bir anlığına başımı Jeno'ya çevirdim ve gülerek bana el salladığını gördüğümde aynı şekilde gülerek karşılık verdim.
