Haechan istediği gibi kitap okumak ve kafasını dinlendirmek için mutlulukla otobüse binmişti. Her ne kadar Renjun ve Jaemin'i orada bırakmak canını sıksa da, bugün biraz bencil davranmak istemişti. Hatta onlara kötü hissettiğini de söylemiş olabilirdi.
Önceden ısıtılmış otobüse bindiğinde keyifle gülümseyerek koltuklardan birine kuruldu. Gözlerini kapattı ve kendini biraz aşağı kaydırarak en rahat hissettiği pozisyonu aldı.
Bir-iki dakika sonra tanıdık olmayan birisi kendisine seslendiğinde kafasını kaldırdı. Son sınıf olduğunu tahmin ettiği iki kişi ona bakıyordu. "Kalk şuradan."
Haechan kaşlarını kaldırarak onlara baktı ve oldukça umursamaz bir şekilde bakışlarını başka tarafa çevirdi. Konuşan kişinin sinirle nefes verdiğini duydu.
Bu sefer, kolunun tutulduğunu hissetti. Ancak birkaç saniye içerisinde kolundaki baskı kayboldu ve Haechan Mark'ın sesini duydu. "Buradan kalkmayacak."
Ancak ikisi de durmaya devan etti ve Mark'ın hitap ettiği kişi alayla güldü. "Sen karışma, Kanada."
Mark yumruklarını sıktı ve hemen sonrasında karşısındaki kişinin yanına gelerek kolunu, kendi parmak eklemleri beyazlayacak kadar sıktı. O sırada bir şeyler de fısıldadı ve diğerinin surat ifadesi değişti.
"Şimdi siktir git, Vernon." Çenesini sıkarak, son sabrını kullanıyormuş gibi konuştu ve son sınıflar uzaklaştığında Mark hemen Haechan'ın yanına oturdu.
"Günaydın." Mark'ın sesini duyunca Haechan yavaşça ona baktı. Mark, birkaç saniye öncesinin aksine gülümseyerek kendisine bakıyordu.
"Güne başlamak için harika bir yol." diye cevap verdiğinde Mark biraz ciddileşti.
"Bir daha gelmezler. Etrafta olmadığımı görünce seninle uğraşıyorlar." dedi ve Vernon'ı kontrol edermişçesine arka tarafa kötü bir şekilde baktı.
Haechan derin bir nefes aldı ve kendini fazlaca kastığını fark ederek rahatlamaya çalıştı. "Teşekkür ederim."
"Bunun için teşekkür etmene bile gerek yok." Mark gözlerinin içi parlayarak gülümsedi, Haechan yine gözlerini kaçırdı ve dışarı baktı.
Bir süre sessiz kaldılar ve Haechan dışarıdaki manzarayı izledi.
"Yalnızsın?" dedi Mark, meraklı bir edayla.
"Jaemin ve Renjun olmadan kampa dönüyorum."
"Bir şey mi oldu?" Mark daha ciddi ve hafif endişeli bir şekilde sordu.
"Hayır, sadece yalnız kalmak istedim." dedi Haechan omuz silkerek. Mark anladığını belirterek başını salladı ve daha fazla bir şey demeden önüne, telefonuna döndü. Haechan da derin bir nefes alarak hareket etmeye başlayan otobüsün camından dışarı baktı.
Haechan, arada sırada güçlü altıncı hissi ile Mark'ın kendisine döndüğünü hissedebiliyordu. Ancak fark ettiği her seferde cam tarafına daha çok dönmekten başka bir şey yapmıyordu.
Neden böyle davrandığını kendisi de bilmiyordu. Galiba ne derse desin ve ne yaparsa yapsın, Mark'a inanması ve güvenmesi zaman alacaktı.
Haechan bir derin nefes daha aldı ve istemeden parmaklarını çıtlattığını fark etti. Mark ona döndü ve elinin üstüne elini koydu. "Yapma."
"Seni ilgilendirmez." diyerek, kabaca bir cevap vermeyi Haechan aslında planlamamıştı. Ancak bunun pişmanlığını yaşadığı sırada, Mark çoktan yüzü düşmüş bir şekilde kafasını çevirmiş ve elini çekmişti.
