veinte

2.6K 264 57
                                    

Haechan on dakika sonra evime geldiğinde ve ben ona kapıyı açtığımda, gözlerim doluydu.

"Aigoo, sana ağlama demiştim. Gel buraya." diyerek bana sarıldığında kafamı omzuna koymuş ve ağlamaya başlamıştım bile. O da eliyle sırtımı okşamıştı.

Birkaç dakika kapı girişinde öyle durduktan sonra Haechan beni odama ilerletti. Yatağıma oturup beni de karşısına oturtturdu ve şefkat dolu bir yüz ifadesiyle bana baktı. Burnumu çektim.

Bir dakika boyunca gözyaşlarımı silmeye çalıştı. Ancak saniyeler geçtikçe ağlamam şiddetlenirken yaptığı şey hiçbir işe yaramıyordu.

En sonunda gözyaşlarımla savaşmayı bırakıp bana yeniden sarıldı ve içimde ne kadar şey varsa boşaltmamı beklemeye başladı. Fırsatı değerlendirerek ona geri sarıldım ve hıçkırıklarım odayı doldurdu.

Kendi kendimi böyle bir hale sokmayı hiç istememiştim, gerçekten. Ama özellikle okuldaki son görüşmemizden sonra, yüzündeki ifadeden bile beni ne kadar umursamadığı belli oluyordu. Bütün davranışlarından bunu çoktan kavramış olmam gerekiyordu zaten. Fakat beni bu kadar mı sevmiyordu? Yoksa böyle davranması normal miydi de, ben mi büyütüyordum?

Haechan'ın kolları arasında uzun bir süreyi ağlayarak geçirdim. Ancak biraz daha ağlarsam gözlerimin çıkacağından ve beynimin patlayacağını fark ederek sakinleşmeyi başardım. Başardım dediğime bakmayın, sadece gözyaşlarımın akmasını durdurmuştum.

"Biraz daha iyi hissediyor musun?" diye sordu Haechan sesinde bir miktar endişe ile. Onaylayan bir ses çıkardım.

"Okulda onca kişi varken neden o? Neden onunla aynı sınıftayız? Neden onu seviyorum? Neden bırakamıyorum? Nasıl bende böyle bir etki bırakabiliyor?" diye sordum çatlamış sesimle.

"Onu seviyor musun?" diye sordu bana Haechan.

"Onu çok seviyorum Haechan. Onu sevdiğim için kendimden nefret edecek kadar çok seviyorum."

"Ama sevgi dediğin de bu değil mi zaten? Deli gibi koşmak peşinden? Bin parçalık yapboz gibi kalbini defalarca bozup onlarca kez yapan birine tutulmak? Herkes aşkını rayına oturtmuş, mutlu mutlu yaşarken sen trenin peşinden hıçkıra hıçkıra koşuyormuşşun gibi hissetmek? Bunları yaşayan tek sen değilsin ki, herkes kendi dünyasında yanıyor. Herkes sevilmenin ardından yanıp kül olduğunda kenara atılıyor Jaemin. Böyle darbeler herkesin kalbine geliyor, tek seferde yıkılıp kalamazsın. O kadar güçsüz değilsin."

Beni omzundan kaldırdı ve omuzlarımdan tutarak gözlerime baktıktan sonra gülümsedi. "Şimdi kalk, büyük bir çanta çıkar ve seni kamp için hazırlayalım." dedikten sonra yerinden kalkarak ellerini beline koyduğunda gülümsedim.

Ben de yerimden kalktım ve evi on beş dakika boyunca arayarak istediği gibi bir çanta buldum. Dolabımın karşısına geçtim ve beni sıcak tutmayı başaracak olan bütün kıyafet ve çoraplarımı çantaya sıkıştırmaya çalıştım.

Ancak bir süreden sonra, dağınık bir şekilde koyduğum eşyalar sığmamakta ısrar etmeye başlayınca olaya Haechan el atmak zorunda kaldı. Beni çantanın önünden çekti ve yere oturup çantanın içindeki bütün kuyafetleri çıkardı ve teker teker katlayıp koymaya başladı. Bir yandan da bana iğneleme yapmayı unutmuyordu. "Kıyafet katlamak diye bir fiil var Jaemin, çanta veya bavul toplarken öyle topluyoruz."

Ona gülerek karşılık verdim ve ihtiyacım olan son ufak tefek şeyi çantanın boş kalan yerlerini dolduracak şekilde koydum. Şansıma, fermuar kapanmıştı.

"Sen gelmek için imza attın mı?" Ona dönerek sordum, gözlerimde büyük bir beklenti ile.

"Oraya bensiz gidip eğlenmenize izin vermem." diyerek cevap vermesiyle ikimiz de güldük. "Neyse, çantayı hazırladığımıza göre hadi bir şeyler yiyelim."

"Evde hiçbir şey yok, babam da ben de dışarıda yemeyi tercih ediyoruz." dedim. Haechan omuz silkti.

"Sorun yok, dışarıdan sipariş veririz."

Haechan ile odamdan çıkıp alt kata indik ve mutfaktaki buzdolabının üstündeki numaralara bakarak tavuk mu, pizza mı yesek diye karar vermeye çalıştık. Ama ben ikisini de seviyordum ve sadece birini seçmem imkansızdı. Haechan için de bu geçerliydi.

"Baksana, niye uğraşıyoruz ki? İkisini de sipariş edelim." dedi Haechan kafasında bir ampul yanmış gibi aniden bana dönerek. İşaret parmağımı kaldırdım ve ciddi bir şekilde ona baktım.

"Sen var ya," diye konuşmaya başladım,"Gerçekten çok zeki bir insansın."

Kendini beğenmiş bir şekilde güldü ve telefonunu çıkarıp iki numarayı da sırayla aradı. On beş dakika sonra yemeğimizin geleceğine emin olduktan sonra salona geçerek koltuklara yayıldık.

"Açım." diye mırıldandı Haechan. Hayattan soğumuş bir şekilde yatıyor ve tavana bakıyordu. Bir ise eli karnının üstündeydi. Görüntüsü kısa bir kahkaha atmama neden oldu.

Yemeklerimiz geldiğinde kapıya koşarak ücreti ödedik ve salona dönerek önümüzdeki tavuk ile pizzaya saldırdık.

İki dilim yedikten sonra Haechan aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü. "Mark bana hala mesaj atıyor!"

Kaşlarımı çattım. "Takıntılı falan mı acaba?" diye sordum, Haechan omuz silkti.

"Benimle konuşmasının ardında hiçbir kötü amaç olmadığını söyledi. Defalarca. Ona inandığımı söylesem bile aynı şeyi sürekli yazmaya devam etti."

Dehşetle Haechan'a baktım. "Ona gerçekten inanıyor musun!?" diye bağırdım inanamayarak.

Haechan'ın hemen itiraz etmesini beklemiştim. Ancak o düşünceli bir şekilde elindeki dilimden bir ısırık almış, ardından bana ciddi bir şekilde cevap vermişti. "Bilmiyorum Jaemin. Aniden benimle bu kadar ilgili olması çok saçma. Jeno ile bir haltlar çeviriyor olduğuna emin olsam bile, kızacaksın ama, hoşuma gitmediğini söyleyemem."

"Hissettiklerine karışamam. Bu hoşuna gidiyorsa sana kızma hakkım da yok. Ama yine de tedbirli davran, lütfen. Seninle, Jeno'nun yaptığı gibi, dalga geçip kalbini kırmasını istemiyorum." dediğimde Haechan bana karşılık olarak gülümsedi.

İkimiz karınlarımızı doyurduktan sonra önümüzdeki iki buçuk saat boyunca biraz daha sohbet ettik ve okuldaki bütün dedikoduların üstünden geçtik, biraz da televizyon izledikten sonra Haechan kampa hazırlanması gerektiğini söyleyerek evine gitti. Tabii ki bana alarm kurmayı unutmamamı söyleyerek.

Ben de vakit geçirmek için dizilerimin hepsinden birer bölüm izledikten sonra çantamı, yanıma almayı planladığım diğer ufak tefek şeyleri ve alarmımı kontrol ettim.

Her şeyin hazır olduğuna emin olduktan sonra istemsizce içimde oluşan heyecanı engelleyemeyerek derin bir nefes aldım ve çantamın fermuarını kapattım.





mutlu pazartesiler

careless//nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin