treinta y cinco

2K 138 170
                                        

Can sıkıcı bir pazartesi günü, Haechan yorgun ve uykusuz bir şekilde kalkmış olduğu yatağından çıkıp okula gelmişti. Sınavları bitmişti, kendisi de bitmiş hissediyordu.

Son iki hafta içinde hiç kimseyle iletişim kurmamış ve Jaemin ile Renjun ile bile okul dışında bir yerde görüşmemişti. Mark ise ortalıkta gözükmüyordu, Haechan ondan herhangi bir mesaj veya arama da almamıştı.

Onunla aynı ortamda bulunduğu en son andan itibaren ona karşı fazlasıyla diken üstünde hissediyordu. Kendisine herhangi bir zarar vermemiş olduğu doğruydu, ama başkalarına vermiş olabileceği düşüncesi Haechan'ı dehşete düşürüyordu.

Mark'ı özlemişti. Ne olursa olsun, ne öğrenirse öğrensin onu sevme aptallığına devam etmek istiyordu. Onunla arasındaki ilişki başlayalı ne kadar olmuştu da, ona bu kadar bağlanmıştı?

Sıralarının yarısından fazlası boş olan sınıfına girdiğinde somurtmaya devam ederek kendi oturduğu yere ilerlemişti. Tam çantasını koymuş, oturacaktı ki masadaki beyaz zarfı görmüştü.

İlk önce etrafına bakınarak bir okul duyurusu olup, herkese dağıtılıp dağıtılmadığını kontrol etti. Ancak başka kimsenin elinde zarf benzeri bir şey olmadığını görünce yavaşça kağıdı kaldırdı.

İçinde bir fotoğraf ve mektup olduğunu tahmin ettiği bir kağıt vardı. Kaşlarını çatarak ilk başta fotoğrafı çıkardı. Ve beklemediği bir şekilde, kendisiyle karşılaştı. Gece odasının camında oturup morali bozuk bir şekilde oturduğu anlardan biriydi.

Mektuba geldiğinde ise tereddüt etti. Çünkü yazanın kim olduğunu kesinlikle biliyordu. Zaten tahmin etmişti, şu anda ise tamamen emindi.

'Üzgün olman beni de üzüyor mo chuisle*, bu yüzden seni sarıp sarmalamak istiyorum. Okul kurallarını umursamadan yanıma, çatıya gelmek ister misin?

Eğer geleceksen de, lütfen montunu almayı unutma. Hava soğuk ve üşümeni istemem.'

Haechan aniden kendini saran heyecan duygusuyla derin bir nefes almaya muhtaç kaldı. Elinde olmadan kalbinin akciğerleri arasında nasıl can çekiştiğini hissederek, aniden sırasından kalkıp koridora çıktı. Oradan da direk merdivenlere ilerledi.

Hızlıca, yaklaşık bir dakika içinde çıktığı merdiven basamaklarından sonra nabzının hızı yetmiyormuş gibi, iyice nefes nefese kalmıştı. Mark'ın söylediği şeyi de yapmayı unutmuştu, montu sınıfta kalmıştı.

Etrafına bile bakmadan hafif aralık olan ve çatıya çıkan kapıya ilerledi. Dudaklarını birbirine bastırdı ve açık havaya çıkarak yüzüne vuran rüzgarı anında hissettiği gibi Mark da gözüne çarptı.

Onunla en son buluştuğunda saçı siyahtı. Ama şimdi karşısında dururken, tıpkı onuncu sınıftaki gibi kumraldı.

Haechan başta olduğu yerde adeta donakaldı. Ama Mark kapının kapanma sesini duyarak ona döndüğünde o ana kadar ifadesiz olan suratından türlü türlü hisler geçti.

Saniyesinde Haechan'ın yanına geldi ve sanki onu yıllarca görmemiş gibi sarıldı. Hatta Haechan, gözlerinin dolduğunu bile fark etmiş ve tüm hislerinin yanına şaşkınlık da katılmıştı.

"Seni o kadar özledim ki, delirecektim." dedi Mark sessizce. Kendisine o kadar güzel sarılmıştı ki Haechan onun sıcaklığı karşısında montuna gerek bile olmadığını görmüştü. "Ve seni her gördüğümde o kadar mutsuzdun ki, bu da ayrı benim için ayrı bir acıydı."

careless//nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin