'Hayır, istemiyorum.' diye bir cevap yazmıştı Haechan, Mark'ın mesajına karşılık olarak. Eh, daha çok Renjun ile öyle yazmaya zorlamıştık. Çünkü ona kalsa, daha kibar bir şeyler yazacaktı.
"Haechan onun için bu kadar endişelenme. Umursamıyordur bile." dedim, Haechan'ın bu kadar düşünceli görünmesine dayanamayarak.
"Rahatla biraz, buraya gelip onu reddettin diye seni dövecek değil." Renjun'in dediğine katılarak başımı salladım.
Bir süre üçümüz de konuşmadan durduk. Bu sırada aklım Jeno'ya kaydı. Pek düşünmemeye çalıştığım bir konuydu ama ne yaparsınız işte, yağmurdan sonra çatılarda birikip sinir bozucu bir şekilde damlayan yağmur damlaları gibi Jeno da sürekli aklıma geliyordu.
Önemli görünmeyebilirdi ama gerçekten kırılmıştım. Ona her zaman iyi davranmış ve yardım etmeye çalışmıştım, sadece sevdiğim için de değildi bu. Kibar ve yardımsever olmuştum. Onu da notlarını da siktir edip kendi halimde takılabilecekken.
Benimle böyle dalga geçmesini hak edecek hiçbir şey yapmamıştım.
Düşüncelerim başımı ağrıtacak kadar hızlı bir şekilde birbirlerinin üstüne binerken odanın içini başka bir bildirim sesi doldurdu. Yine Haechan'ın telefonuna gelen bir bildirim.
"Niye inat yapıyor?"
"Gururuna yedirememiştir." diyen Renjun ağzına bir parça çikolata attı, o sırada Haechan ve ben güldük. Ardından Haechan telefonunu sessize aldı. İçi içini kemiriyor gibiydi.
Bir süre daha geyik yaptıktan sonra yarım kalan filmimize ve yiyeceklerimize devam ettik. Saatler ilerledikçe, eğlencemiz bir gram bile azalmadan devam etmişti. Kapı zili bunu bölene dek.
Saat akşamın dokuzuydu, neydi şimdi bu?
Kaşlarımı çattım ve koridora döndüm. Renjun ise Haechan'a baktı. "Bizim dışımızda bir misafir bekliyor muydun?"
"Hayır, postacı dışında evime genelde kimse gelmez." diye cevap verdi Haechan. Sonra yerinden kalkıp kuşkulu ve meraklı bir şekilde kapıya doğru ilerledi. Ben ise koridordan başımı uzattım ve Haechan kapıyı açtığında kimin geldiğine baktım.
Peki, kesinlikle kapı girişinde Mark'ın durmasını beklemiyordum. Bugün gerçekten de tuhaf bir gündü. Ve ben daha ne kadar şaşıracağımı merak ediyordum.
Oldukça sakin görünüyordu. Reddedildiği için sinirli veya morali bozuk olmasını bekliyorum. Morali bozuktu, ama sinirli değildi.
Renjun da arkamda durup benimle birlikte ne olacağını izlerken yerinden fırlayıp yanlarına gitmek istediğinde onu tuttum. Ne duyacağımı merak ediyordum.
Haechan'ın birkaç saniyeliğine yerinde kaldığını fark ettim. Kendine geldiğinde sorduğu ilk şeyler,"Neden buradasın?" ve "Evimi nereden biliyorsun?" oldu.
"Gerçekten üzgün olduğumu söylemek için geldim. Bilirsin, mesaj atınca böyle şeyler ciddi görünmüyor." diyen Mark, ikinci soruyu görmezden gelmişti.
Ancak Mark'ın söylediklerinden sonra, Renjun'i daha fazla yerinde tutamamıştım ve o da hızla Haechan'ın yanına gitmişti.
"Hangi yüzle buraya geliyorsun?" diye sorduğunda Mark ilk başta şaşırdı, sonradan bakışları sertleşti. On saniyeden uzun bir süre boyunca bir cevap gelmeyince Renjun alayla güldü. "Doğru ya, cevaplaması zor bir soru olmalı. Her gün apayrı bir yüzle insanların karşısına çıkınca, kişi bir süreden sonra üstüne düşünmüyor."
"Şu anda seninle konuşmuyorum, Çinli."
Renjun geri adım atmadı. Çenesini biraz daha kaldırıp meydan okurcasına Mark'a bakmaya devam etti. "Ama ben, şizofren olmadığıma göre, seninle konuşuyorum."
Durduğum yerden çıktığımda Mark bana döndü. Henüz bir şey yapmamış veya dememiştim, ama boynundaki damarların belirginleştiğine yemin edebilirdim.
"Defol git, Mark. Burada gönül eğlendirmek için başkalarını zorla elleyen şerefsizlere yer yok." dedim kollarımı önümde bağlayarak. Onunla aynı ortamda bulunmak beni rahatsız ediyordu.
Yumruklarını sıktığını gördüğümde ben de Renjun'in yanına geçtim. Kanımda dolaşan eğlenme hissi ve dilimin ucundaki alay, dışarıdan kendini belli etmiş ve sırıtmama neden olmuştu.
"Çok sinirlenmişe benziyorsun, vuracak mısın?" diyerek devam etti Renjun. Mark'ın çenesi seğirdi. Her an ikimizden birinin üstüne atlayacakmış gibi duruyordu.
Sinirine daha fazla hakim olamıyormuş gibi görünen Mark'ın eli önüne gelen ilk kişiye vuracakmış gibi havaya kalktığında refleks olarak geriye çekildim. Ama Mark'ın eli tam birimizin suratına inecekken, tüm bu olanlar sırasında sesi çıkmayan Haechan onun kolunu tutmak için yeterince hızlı davrandı.
İlk başta ortamda bir sessizlik oluştu. Birkaç saniye sonra Mark yavaşça kafasını Haechan'a çevirdi ve yüzündeki sinirli ifade silindi. Sıktığı yumruğunu gevşetti ve gözleri Haechan'ın eline kaydı.
"Kendini ne sanıyorsun?" diye sordu Haechan. Onu tanıdığım andan beri, ilk defa bu kadar öfkelendiğini görüyordum. "Defol git evimden."
Haechan kolunu çekti, aynı şekilde Mark da. Ardından kapı girişinden çekildi ve daha fazla bir şey demeden lambaların aydınlattığı sokağa doğru yürüyüp uzaklaştı, yaklaşık bir dakika sonra ise tamamen görüş alanımızdan çıktı.
kaos kaos dediniz, işte kaos