Sakin ve diğerlerinden farksız, sıkıcı bir haftadan sonra kısa mesafede kendi kendime bir yerlere gidebilecek duruma gelmiştim.
Şimdi de, bir şekilde Jaehyun hyungı ikna etmiş, Jeno ile ders çalışmak için hep buluştuğumuz kafeye gidiyordum.
Bacağıma herhangi bir zarar vermemek amacıyla yavaş yavaş yürürken, bir yandan da bir süreliğine hissetmediğim duyguları tekrar hissetmeye başlamıştım.
Jeno'ya ders anlatırken onu yakından incelemeyi, dediklerimi dikkatle dinleyip bakışlarını yüzüme dikmesini, kafası karıştığında yüzünde oluşan ifadeyi görmeyi o kadar özlemiştim ki gerçekten bir kenarda heyecandan bayılacağımdan şüpheleniyordum.
Kafeye varıp içeri girdiğimde ve etrafa bakarak Jeno'yu gözlerimle bulduğumda öncekinden apayrı seviyede bir heyecan dalgası tarafından çarpıldım.
Defteri, kitapları ve ihtiyacı olan diğer her şeyi masaya yıkmış, bir şeyler okurken yaklaşık on-on beş saniye olduğum yerde nefesimi tutarak onu izledim.
Bir gün hakikaten onun yüzünden delirecektim.
Derin bir nefes alarak ellerimin aniden titremeye başlamasını görmezden geldim ve bulunduğu masaya yürüyerek beni ders anlatırken rahatça dinleyebileceği bir şekilde oturdum.
Beni fark ettiğinde elinde tuttuğu fizik kitabını bıraktı ve yorgun bir ifadeyle bana baktı. İfadesi anlamsızca gerilmeme neden olurken onun tam aksine ben gülümsedim.
Ona daha yakından bakınca, kapıdan ilk girdiğimde göremediğim bazı detayları fark etmiştim. Gözlerinin altı daha mor ve çökmüş, dudakları kemirmekten yer yer çatlamıştı, yüzü ise her zamankinden daha beyaz ve aynı şekilde saçları da her zamankinden daha dağınıktı. Bu hali ayrı bir çekici olsa bile endişelenmeden edememiştim.
"Pek iyi görünmüyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Bunu yaparken yüzüme çoktan yerleşmiş olduğuna emin olduğum endişeyi saklama ihtiyacı duymadım, şu anda pek de umurumda değildi.
Gülümsemeye çalıştı ve elini önemli bir şey olmadığını belirtircesine salladı. "Uykumu alamadım sadece."
"Umarım bu ders konusundaki performansını etkilemez." Güldüm ve kafenin çalışanlarından biri siparişimi almak için geldiğinde sıcak çikolata istedim.
"Sen gelene kadar üç kahve içtim, bence etkilememesi lazım." diye cevap verdi Jeno şu ana kadar fark etmediğim kahve bardaklarını göstererek.
Akıp giden süre boyunca Jeno'ya anlamadığı konuları anlatmış, soru çözdürmüş ve tıpkı bir hoca gibi önemli yerleri not aldırmıştım.
Ancak en sonunda Jeno kalemi aniden bırakarak arkasına yaslanmıştı. "Bir süre ara versek olmaz mı? Beynim şu an senin hızına yetişemiyor."
Gülerek onu onayladığımda elini saçından geçirerek ayağa kalktı ve lavaboya gideceğini söyledi. Onun arka taraftaki koridora gidişini izlemek kafamda bazı anıları canlandırmıştı. Mesela yine Jeno ve Renjun ile ders çalıştığımız günü.
Ben anlamsızca gülerek telefonuma bakarken ve Jeno ile şu ana kadar geçirdiğimiz anları düşünürken aniden karşıma biri oturdu. Başımı telefonumdan kaldırdığımda oldukça tanıdık gelen ama ismini bilmediğim birini gördüm.
Kim olduğunu sorguladığımı oldukça belli eden bakışlarla karşımdaki kişiye bakarken yabancı konuştu. "Selam."
"Tanışıyor muyuz?"