Aynı günün sabahı Jaemin'in evinden çıkar çıkmaz hızla kendi evine dönen Haechan, aynı hızla hazırlanmış ve evinin dışında kendisini bekleyen Mark'ın yanına gitmişti.
Geçirecekleri günü tamamen Mark planlamıştı. Haechan gidebilecekleri birkaç yer önerse de Mark ona endişelenmemesini ve kendisini çok özel yerlere götüreceğini söylemişti.
Şimdi de ikisi gelen bir otobüse binmiş, en arkadaki boş koltuklarda oturarak geçtikleri yerleri izliyorlardı. Mark yolculuğun biraz uzun sürebileceğini belirtmişti ve Haechan şimdiden üç şehir dolaşmışlar gibi hissediyordu.
Otobüste bulundukları süre boyunca insanlar inip binmeye devam etmişti. Haechan insanların tuhaf tuhaf bakması karşısında rahatsız olurken Mark bunu hiç kafaya takmıyor gibiydi ve Haechan'dan bir santim bile uzaklaşmamıştı.
"Ne zaman varacağız? Yoksa beni ormanda öldürecek misin?" diye sordu Haechan şakasına. Mark'ın yüzünde bir sırıtış belirdi.
"Başka bir şey yapmayı tercih ederdim ama hayır, ayrıca ormandan daha güzel bir yere gidiyoruz."
"Kaç saattir yoldayız, nerede bu yer?" Haechan sızlandığında Mark gülümsemeye devam etti.
"Haechan yola çıkalı yarım saat oldu." dediğinde karşılık olarak Haechan ona şaşkın bir şekilde baktı. Onun sevimliliğine dayanamayan Mark ise omzundaki elini kaldırıp saçlarını okşadı.
"Otobüste olmasaydık seni öpebilirdim." Haechan gülümsedi ve yanağını Mark'ın eline yasladı. "Ama neyseki sonraki durakta iniyoruz."
Mark'ın dediği gibi bir sonraki durakta otobüs durduğunda Haechan oturmaktan sıkılması nedeniyle hemen ayaklanıp Mark'ın elini tutarak onu da peşinden sürükledi.
Otobüsten indiklerinde Haechan geldikleri yerde daha önce bulunup bulunmadığını analiz etmeye çalışarak etrafa merakla bakındı. Bu sırada Mark ona yüzündeki gülüşle bakmaya devam ederek elinden tuttu ve yürümeye başladı.
Yaklaşık beş dakikalık sakin bir yürüyüşten sonra baktıkça Haechan'ın içine huzur veren bir kafenin önüne gelmişlerdi. Aşırı bir modernlik yoktu, hatta aksine o kadar rahat bir yerdi ki bazı ağaçların arasında hamaklar asılıydı. Ağaçların arasında yerleştirilmiş odundan yapılma minderli koltuklar ve yine odun detaylı cam masalar etrafa çok hoş bir hava katmıştı.
Haechan hayranlıkla etrafa bakarken Mark elini beline koyarak onu ilerletmiş ve yağmur yağacak gibi görünmesine rağmen ağaçların üstünü kapattığı koltuklardan birine oturmuştu.
Kendilerinden başka kimsenin olmaması nedeniyle anında başlarında bir garson belirmiş ve siparişlerini alıp gülümseyerek ortadan kaybolmuştu.
"Beğendin mi?" Mark beklenti ile Haechan'a bakarak sorduğunda Haechan onunla uğraşmaya karar vererek burun kıvırmıştı.
"Doğa ile iç içe olan yerleri sevmem." dediği anda Mark'ın ifadesi hayal kırıklığı ile büyük bir somurtmaya dönerken Haechan onun yüzünü avuçları arasına alarak dudaklarına bir öpücük kondurdu ve sırıttı. "Şaka yapıyorum. Burası harika."
