12.12.2052
Eski evimizi satmadan önce son kez eşyaları toplamaya geldim. Tüm çocukluğum burada geçmişti. Aşkla ilk defa annem babama bu evde sarıldığında tanışmıştım.
Mutfağa doğru ilerledim. Aklıma pazar kahvaltılarımız geldiğinde gülümsedim. Annemde babamda çalıştığı için sadece pazarları uzun uzadıya kahvaltı yapar ve çok eğlenirdik. Ben ekmekleri yakardım, babam omlet yapayım derken ortalığı batırırdı. Ama sonra iki yandan annemin yanacıklarına öpücükler kondurur gönlünü alırdık. O iki yanak bize yetiyordu.
Babam hep "Annenin iki yanağı var biri sana biri bana. Sen ondan tek çocuksun" der gülerdi. Ama babam haklıydı. Annem insanları severdi hatta herkesi çok severdi. En değerlileri içinse iki tane yanacıkları vardı. Birde yeşil gözlerinin içi parlardı.
Gözlerimden akan yaşları silerek onların odasına geldim. Her şey eskisi gibiydi. Odaya girdiğim anda karşı duvardaki kocaman düğün fotoğraflarına dokunmaya başladım. Annem sinir küpü babamsa onu sinir etmenin zaferiyle sırıtan bir ifadeliydi. Bu hallerine kıkırdarken gözlerimi tekrar sildim ve yataklarına oturarak komodindeki çekmeceyi açtım.
Fotoğrafların hepsini toplayıp dışarıya çıktığımda kendi odama sadece bakarak geçmiştim. Sevmiyordum bu odayı. Babamın ölümünü, annemin ölümünü, üniversiteyi kazanamadığımı, aldatıldığımı... Her şeyi bu odada öğrendim. Ailem öldükten sonra da kaçtım bu evden. Hayattan kaçtım. Ama onların aşkları vardı beni her zaman güldürebilen.
Evden çıktığımda babamın arkadaşı Sami Amca bize doğru gelince ona gülümsedim. "Arda, Zülal'i öyle severdi ki istemeye geldiklerinde kahveye koyması için tuz alıp gelmişti" dediğinde tekrar kıkırdadım ve uzaklaşıp eve baktım. Onlar birbirlerini çok seviyorlardı ve bu aşk için çok yol kat ettiler. Aynı gün doğup aynı gün öldüler. Bir kez daha gülümsedikten sonra gururla ayrıldım eski evimden.
-Zülal-
Sabah kalktığımda Beyza bize muhteşem bir kahvaltı hazırlamıştı. Açıkçası şaşkındım. Genelde hep Elif veya Müleyke hazırlardı.
Keyifle kahvaltımı yaptıktan sonra işe gitmek için dışarıya çıktım. Tam arabayı çalıştıracaktım ki araba çalışmıyordu. Hışımla dışarıya çıktığımda bana sırıtan bir adet DavArda gördüğümde gülümsüyordu. GÜLÜMSÜYORDU?
Ağır adımlarla yanıma geldiğinde kollarını bana sardı. Bir an şaşırarak ellerim havada kalsada sonra karşılık verdim. Çok samimi bir sarılma değildi zaten normaldi.
"Günaydın minnak" dedi gülerek. Ağzım açık onu izliyordum.
"Bu sen misin? Yoksa ikizin falan mı var?" Dediğimde kahkaha attı.
"Sana da iyilik yaramıyor kızım hadi atla ben bırakayım" dediğinde motora baktım. Cevap bile veremeden kafamda bulduğum kaskı iyice sabitleyip motora bindim.
Arda fazla hız yapmıyordu ama şu an o kadar harika bir şeydi ki bu... Rüzgar saçlarımı savurdukça daha özgür hissediyordum. Hemen burada yaşlanabilirdim. Korka korka kollarımı yana açtığımda rüzgar her yerime çarpıyordu. Bu çok güzel bir şeydi.
"Şanslısın" diye tısladığımda cevap gelmemişti.
Hastanenin önünde geldiğimizdeyse tam teşekkür edecekken bir anda O da indi ve karşımda durdu. Ağzımı tam açacaktım ki sabahki sarılmayı tekrarlayarak motora geri bindi.
"Kıymetini bil bu motora ben hariç binen ilk kişisin" diye bağırdığında gaza çoktan basmıştı.
"Sende beni motora bindirecek cesarete sahip ilk kişisin" diye tısladığımda gözden kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilometrelere Rağmen
Chick-LitBir dostluk hikayesi. Çalkantılı dostluklar, aşklar ve kırıklar. (Gerçek hayattan kurgulanmıştır.)