YAN ODAMDAKİ ŞİZOFREN!

267 18 48
                                    

  Fal taşı gibi açılmış gözlerle anneme baktım.
"Şizofren mi?" dedim çatallaşan sesimle.
Annem yanıma oturdu ve derin bir soluk aldı.
"Evet, bebeğim. Ama korkmanı gerektirecek bir durum yok. Onunla çok fazla konuşmadığın sürece zararsız. Zaten sürekli odasında. Merak etme!" dedi ve hafif bir tebessüm etti.
Ama şuan şizofren bir çocuktan daha önemli bir konu vardı.
"Anne, bana neden söylemedin?" dedim açıklamasını heyecanla beklerken.
Annem sorumu duyar duymaz mahcup bir ifade takındı.
"Şey... Sana diyecektim, fakat çok az kalmıştı uçağın kalkma..." lafını bitirmeden araya girdim.
"Uçaktayken söyleyebilirdin."
"Uçakta böyle konuları konuşmak yerine yeni hayatımızdan söz etmek istedim." dedi.
"Anne bir erkek arkadaşın olduğunu daha az önce öğrendim, bunun bir açıklaması yok." dedim tepkimi göstererek.
"Haklısın, haklısın bebeğim." dedi annem. Sesinde üzgün bir tını vardı.
"O adamla evlenmeyeceksin değil mi?" dedim tek kaşımı kaldırıp.
Annem bir kaç derin nefes aldı.
"Bunları konuşuruz, ama sonra." dedi annem zoraki bir gülümsemeyle.
Annem odadan çıkmak için kapı kolunu tutar tutmaz
"Anne!" dedim. Annem benim sesimi duyunca arkasını döndü.
"O adamla evlenme, lütfen. Evlenmene karşı değilim ama o adam sana göre bir insan değil. Mutlu olamazsın."dedim.
"Şuan içinde olduğum durumu kavrayamayacak kadar küçüksün Melodi. Ama elbet birgün anlayacaksın." dedi ve tekrar kapıya yöneldi.
"Ben büyüdüm anne! 19 yılda çok fazlaca büyüdüm, olgunlaştım." dedim. Sesimin titrememesi için oldukça uğraştım. Annem siz 19 yıl oldukça büyütmüştü beni.
Annem arkısını dönmeden konuştu.
"Şimdi değil, ama en kısa zamanda." dedi ve kapıdan çıktı.
  Bu ev muhtemelen annemin değil o adamındı. Yarınımızın bir garantisi yoktu. Adam bizi kovabilirdi.
  Aklıma babam geldi. Hemen telefonuma baktım. Hâlâ uçak modunda ve sesi kısıktı. Babam onlarca kez aramış, yüzlerce kez mesaj atmıştı. Hemen babamı aradım.

-Melodi! Nerdesin sen?
-Antalyadayım baba.
-Antalya da ne işin var senin? Meraktan öldük. Çabuk eve dön.
-Gelemem baba! Annemle birlikteyim ben. Ve artık onunla yaşayacağım. En azından bir kaç yıl.
-Neyden bahsediyorsun sen? Annen mi?
-Evet, öldü dediğiniz annem!
-Aklını başına topla Melodi! Annen sana bakamaz.
-Bakar. Çok güzel bir evi var.
-Eve dön! Hemde hemen.
-Baba ben artık reşitim ve kendi kararlarımı verebilirim. 19 yıl boyunca annemi benden sakladın. Annemi görmeden, bilmeden büyüdüm ben senin yüzünden. Ama artık ayrılmam ondan.
-Kızım, buna mecburdum. Beni anlayamazsın.
-Baba hiç bir mecburiyet bir kızı annesinden ayıramaz!
-Melodi, bunları konuşalım mı? Eve dön kızım hadi.
-Baba! Ben burda gayet iyiyim. Siz beni düşünmeyin. Hoşçakal.
Dedim ve telefonu kapattım. İlk defa güçlü, kendinden emin bir kadın oluvermiştim, tıpkı annem gibi.
***

  Yeni evimde ilk sabahımdı. Yatak o kadar çok rahattı ki kalkmak istemedim. Ama annem beni zorla da olsa kaldırdı. Kahvaltıda binbir çeşit peynir, zeytin, reçel... vardı.
Annemin yaptığı omlet Yeter Hanımı kinden bile güzeldi.

  "Melodi kızım, şunları da Buğra'nın odasına bırakır mısın?" dedi elinde bir tepsiye bana gülümseyerek.
"Hıhı." dedim ve annemin elinden tepsiyi aldım.
"Hem Buğrayla da tanışmış olursun."dedi gereksiz adam.
Anneme baktım. Annem gözleriyle sadece koy ve gel diyordu sanki. Buğrayla konuşmamı istemiyordu.
Elimdeki tepsiye koşa koşa yukarı çıktım odası benim yanımdaki oda yanı ikinci odaydı.
Kapıyı tıklamakla tıklamamak arasında kalsam da nezaketen tıkladım.
Gel demesini bekledim ama demedi.
Bende tepsiyi tek elime alıp kapıyı açtım. Kapıyı açtığım zaman gördüklerim karşısında tepsiyi düşürmemek için kendimi zor tuttum.
Tepsiyi titremeye çaba göstererek masanın üzerine koydum. Buğra beni fark etmememişti bile. Odanın duvarlı tamamen resimler, garip karalamalar ve şekillerle doluydu. Buğra ise yatağında oturmuştu. Elleriyle dirseklerini kendine çekmiş, yüzünü örtmüştü.
"Merhaba!" dedim oldukça düşük bir sesle.
Buğra kafasını kaldırıp bana baktı. Bir şizofrene göre fazlasıyla yakışıklıydı.
Bana baktı uzunca bir süre. Yüzünde şaşkınlık vardı. Ama bana baktıkça şaşkınlığın yerini belli belirsiz bir tebessüm alıyordu.
"Kimsin?" dedi.
Ses tonu kalın bir o kadar da etkileyiciydi.
"Şey... Ben babanın kız arkadaşının kızıyım." dedim fakat saçma sapan bir şey dediğimi sonradan farkettim.
Çocuk beni şöyle bir süzdü ve sonra
"Yemekleri sen mi getireceksin." dedi soğuk bir betonu andıran sesiyle.
Ne diyeceğimi bilmiyordum ama olumlu anlamda kafa salladım.
"Güzel."dedi ağzının içinden.
Sonra tekrar kafasını dizlerinin içine gömdü ve sabit bir ritimde sallanmaya devam etti.
Kaslı hatta fazla kaslıydı. Vücüdu epey yapılıydı. Saçları siyah, dalgalıydı. Yüzünün yarısını kapatıyordu. Gözleri ise simsiyahtı, saçlarından bile siyah. Odadan çıkmadan önce onu izlemek istedim. Garip şeyler mırıldandıyordu.
Birden kafasını kaldırdı ve hayır, bana değil tam soluma baktı. Sanki orda birşey varmış gibi oraya bakıyordu pür dikkat. Evet, kesinlikle orda bir şey görüyordu.
Ve gördüğü her neyse pek hoşnut olduğu söylenemezdi. Nefret dolu bakıyordu o şeye.
"Senin dediklerini yapmayacağım!" dedi boğazdan çıkan hırıltılı bir sesle.
Hemen kapıyı açıp çıktım odadan.
Bu çocuk ne görüyordu? Ve gördüğü o şey ondan ne yapmasını istiyordu?
Kahvaltıdan sonra Şizofreni hakkında araştırma yapmaya karar verdim.
***

YAN KOMŞUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin