önceki bölümü de atlamayın
2 sene önce;
Kai'den;
Oturduğum yerde bacağımı sallayarak Sehun'u beklemeye devam ediyordum. Gergindim çünkü Sehun'a söylemem gereken bir şey vardı.
Önemli bir şey.
Sehun'un geldiğini görünce ayağa kalkarak ellerimizi tokuşturduk. "Ne oldu?" diyerek kendini sandalyeye attı. "Ah, çok açım."
Garsonu çağırarak bir şeyler sipariş ettikten sonra benim hâlâ ayakta dikildiğimi fark ederek kaşlarını çattı. "Sen neden ayakta duruyorsun?"
"Ha," diyerek karşısındaki sandalyeyi çektim ve oturdum.
"Dalgınsın sen," diyerek kaşlarını çattı. "Ayrıca da ayağını sallıyorsun, masa sallanıyor. Ne bu hallerin?"
"Hiç ya," diyerek gülmeye çalıştım. "Öyle."
"Bak inandım ben de," dediği sırada garson yemeğini getirmişti. "Bekle şunu yiyeyim, konuşacağız seninle. Zaten Jennie'de de var bir haller. Hava mı çarptı ikinizi de, anlamadım ki."
Öksürmeye başladığımda bana bakmasıyla elimi sorun yok anlamında salladım. Sorun ikimizdik zaten.
Sehun yemeğini yedikten sonra garson gelip tabakları almıştı ki boğazımı temizledim. "Benim sana bir şey söylemem gerekiyor."
"Ne gerildin oğlum bu kadar?" diyerek güldü. "Gören de annemi öldürdü zannedecek."
"Ben," diyerek duraksadım. "Ben..."
Hay sikeyim. Çok zordu.
"Sen iyi misin bugün?"
"Ben Jennie'den hoşlanıyorum."
"Değilmişsin," diyerek şokla güldü. "Şakanın sırası değil. Ne oldu?"
"Jennie'den hoşlanıyorum."
"Komik çocuk," diyerek sırıttı ve dişlerinin arasından sordu. "Ne oldu?"
"Sehun dalga geçmiyorum. Jennie'den hoşlanıyorum."
Bekledi ve birkaç saniye sadece suratıma baktı. "Lan ben o kızı senin yanına getirdim. Aklıma sıçayım. Hoşlanacak başka insan mı kalmadı?"
Suratıma bağırmasıyla suratımı buruşturdum. Kafedeki herkes bize bakmaya başlamıştı. İki tane on altı yaşındaki velet bağırışıyordu sonuçta.
"Benim elimde olan bir şey sanki."
"İyi, unut o zaman."
"He amına koyayım," diyerek gözlerimi devirdim. "Öyle deyince oluyor çünkü."
Bu tepkisinin yersiz olmadığını biliyordum çünkü Jennie onun var olmayan kız kardeşinin yerindeydi. Annesinden sonra değer verdiği tek kızdı.
Ayağa kalkarak benim tarafıma geldi ve beni de ayağa kaldırarak suratıma sert bir yumruk attı. Yere düştüğümde kafe görevlileri gelmiş, bizi kafeden yaka paça atmışlardı.
"O kız öyle her söylediğini yapacak, sana deli divane olacak birisi değil," dedi, yaslandığı duvardan kafasını bana çevirdiği sırada. "Kötü bir şey yaparsan affetmez o. İlişki işlerinden hiç anlamaz, evden çıkmamasının sebebi de budur. Sana karşı ne hissettiğini çözmeye çalışıyordur şimdi."
"Kızdın mı?"
"Evet," diyerek omuz silkti. "Çünkü o benim kız kardeşim. Ben onu aranıza soktum ama sebebi birden fazla kardeşi olmasını istememdi. Ben onun abisi gibiyim, siz de öyle olursunuz dedim. Fazla kimseyle arkadaşlıkta kuramaz o, arkadaşı olur dedim."
"Elimde değil."
"Farkındayım," diyerek omuz silkti. "Ama daha on altı yaşındayız, Kai. Ciddiye alabileceğimiz yaşlar değil bizim. Ama Jennie öyle değil, o ciddiye alır. Sen ciddiye almazsın ama o alır."
"Ben de ciddiye alırım."
"Onun kadar değil." Ardından duraksadı, yaslandığı duvarda dikleşti. "Neyse. Olan olmuş zaten."
"Sonuç?"
"İstemiyorum desem dinleyeceksin sanki," diyerek gözlerini devirdi. "Ama Jennie'yi kırarsan ben de seni kırarım."
Kaşlarımı kaldırdım. "Ben arkadaşın değil miyim? Ya o beni kırarsa?"
Sırıtarak onuz silkti. "Bana ne? O zaman hoşlanmasaydın sen de. Ben mi dedim git Jennie'den hoşlan diye?"
Güldüm ancak Sehun cidden ciddileşmişti. "Kai, ciddiyim. Jennie'yi kırmanı istemiyorum. Göstermese de aşırı kırılgan birisi o. Yaptığın en ufak bir şeyden bile kırılabilir. Onu kırarsan ağzına bile sıçarım."
"Tamam," dedim. "Jennie'yi kırmak yok."
"Pek inanmadım," diyerek omuz silkti. "Ama neyse. Tanımadığım başka birisiyle çıkmasından iyidir herhalde seninle çıkması."
•