"Kerem bey, burada internet var mı?"
"Dağ evinde mi?.."
Kerem bey birazda Ninesinden kaçmak için beni de peşine takarak dağ evine gelmişti. Planı tek gelmekmiş ama kısmet beni de buraya getirmişti.
Aslında kabul etmemem gerekiyordu. Patronum bile olsa erkekti.. Dağ başında yalnız kalmak üstelik de on günlüğüne...
"Peki telefon çekiyor mu?. Biliyorsunuz gelen mailleri takip etmeliyim sizinde söylediğiniz gibi."
Kerem bey kapıyı açtıktan sonra arkama dönüp ağaçlık bölüme baktım. Nedense ürperticiydi. Bende peşi sıra hatta hızlı şekilde içeriye girmiştim.
Kerem bey de ne oluyor gibisinden dönüp bana bakmıştı. Dış kapıyı çekerek bende ona bakıp gülümsedim.
"Birincisi Eylül, burası şirket değil artık siz demen gerekmiyor. İkincisi telefon çekiyor. Üçüncüsü ben buraya kafa dinlemeye geldim..."
"Asistanınızla mı kafa dinleyeceksiniz?.."
"Merak etme seninle ilgili sorunum yok. Malûm sen, robot gibisin ne denilirse onu yapıyor gerekmedikçe de konuşmuyorsun?.."
"İllâ buraya gelmem gerekmiyordu..."
"Ben, buraya geldiğim de telefonumu kapatırım. Başka iletişim ağı da olmadığı için ne yapacaktın her gün buraya mı gelecek yoksa mektupla mı iletişime gidecektin?.."
"Ben, erkeklerin bu kadar uzun cümleler kurduğunu bilmiyordum..."
Kerem bey başını olumsuz anlamda sallayarak bir yere gitti ev çok büyük değildi ama içi rahat ve genişti. O gidince epey içeriyi süzdüm. En çok beğendiğim şey şömine olmuştu.
"Sen, hâlâ ayakta mısın yoksa davet mi bekliyorsun?.."
"Eve baktım çok güzelmiş tâbi konumu dışında..."
"Güzeldir kimisi parasını arabaya yatırır kimisi de hobilerine..."
"Ne sıklıkla gelirsiniz buraya?."
"En az senede bir kez gelir iki hafta burada kalırım. Benim tatilimde bu işte..."
"İki hafta sıkılmıyor musunuz?"
"Hayır, zamanın çoğunu kitap okuyarak geçiriyorum. İnan zaman su gibi geçiyor..."
"Bir yerde bütün başarılı iş adamlarının zamanının yüzde seksenini kitap okuyarak geçirdiğini duymuştum demek ki sizde böylesiniz..."
"Şu sizi keser misin yoksa benim kesmemi ister misin?.."
"Pardon alışkanlık oldu.."
Kerem bey gibi bende boş bulduğum koltuğun ucuna oturmuştum. Biraz misafir modunda oturuştu ama içimdeki tedirginliği atamıyordum.
Düne gelecek olursak da Kerem bey beni ikna etmişti. Bana, daha ılımlı ve mesafeli davranacağını söylediği için kabul etmişim.
"Eylül, seni bir daha üzmeyeceğime dair söz veriyorum Kerem sözü, lütfen ağlama!.."
Bu sözleri söylerken küçük bir iç çekmeyle gözlerine bakmıştım. Elleri yüzümdeyken gülmüş o gülünce bende ister istemez gülmüştüm.
"Peki..."
"Gül balam ağlama her bir şey yaxşı olar!.." derken daha çok gülesim gelmişti. Bu laf ağzına o kadar çok yakışmıştı. Bunun üstüne biraz muhabbet bile etmiştik.
"Seni tedirgin eden şeyi öğrenebilir miyim?.."
"Anlamadım..."
"Eylül, yol boyunca tedirgin ve hâlâ tedirginsin oturduğun koltukta bile emanet gibi duruyorsun?.."
"Sultan Nine, aklımı karıştırıyor. Buraya beraber geldiğimizi de biliyor. Sırf bu yüzden daha çok ümitlenebilir. Bense onu üzmek istemiyorum..."
"Sadece bu mu istersen gerçekten sevgili olabiliriz. Ne sen ne de Ninem üzülür. Bu kısa tatili de sevgili olarak geçirebiliriz...Ne dersin ilerde çocuklarımıza da anlatıcağımız güzel anılar birikmiş olur..."
"Olmaz...yani sevgili olamayız özellikle de bu dağ evinde sadece ikimiz varken. Bu ateşle barutun yakınlaşması gibi!.."
İçimde tuttularımı pat diye söyeldim. Asıl tedirgin eden olay buydu aslında. Ne olursa olsun erkekti. Benim onu sevmem ona ayrılacalık tanımıyordu. Kerem bey biraz daha yüzüme baktıktan sonra...
"Sana, istemediğin bir şey yapacak kadar adi biri olduğumu mu düşünüyorsun?.."
"Hayır, öyle söylemek istemedim. Ne de olsa nefsin gözü kördür araya da şartalan girerse yanlış şeyler... Of!.. Ben, öyle söylemek istemedim. Sadece çok ama çok erken..."
"Seni burada zorla tutmuyorum gelirken silah zoruyla da getirmedim istersen taksi çağıralım dön evine..."
Kerem bey ayağa kalkınca ciddi olduğunu fark ettim. İyi ama ben gitmek istemiyorum. Sadece düşüncelerimi söyledim. Ne de olsa Mert olan erkeklerin nesli tükenmişti.
"Gitmek istediğimi söylemedim. Sadece siz yeni ayrıldınız kendinizi boşlukta hissederek..."
"Ben, içerdeyim." Diyerek gitmişti. Bende o gidince sırtımı koltuğa dayadım.
Kerem bey bir süre gelmeyince bende elime telefonumu aldım. Önce Annemleri arayarak günlük konuşma kotamı doldurdum. Eğer her gün aramazsam merak edebilirlerdi. Canım sıkkın olduğu içinde konuşmayı kısa keserek telefonu kapatmıştım.
"Ben, dışardayım..."
Kerem bey üstünü değiştirip takım elbise yerine eşofman takımı giymiş tamam tam takım değildi ama öyledi.
"Nereye?" diyerek panikle ayağa kalktım.
"Gece için odun kıracagım korkma seni burada bırakıp kaçmam."
"Yine de ben de gelsem..."
"Gel..."
Bende peşi sıra dışarıya çıktım. Kerem bey eline baltayı alarak neredeyse iki günlük odun kırmış bende hem onu hem de dışarıyı seyretmiştim. Burasının belki de en çok havasını sevmiştim ama havasını güzel yapan başka faktör ise Kerem'di.
"Eylül, yemekleri hazırla istersen hava kararıyor..."
"Ama biz malzeme alamadık ki..."
"Merak etme güzelim biz gelmeden önce hem evi temizlettim hem de malzeme aldırdım..."
"Peki o hâlde ben gidip hazırlayayım..."
Uzak olduğu için biraz sesli konuşmuştum. Eğer tek olsaydım bağıra bağıra şarkı söylerdim. Havanın verdiği neşe ile gülümseyerek içeriye girdim. Ev küçük olduğu için mutfağı bulmak zor olmuştu. Gülümsemem gördüğüm manzara ile çığlığa dönüştü....
"KEREM!.."
Gönül görmeyince göz kör olurmuş!..
![](https://img.wattpad.com/cover/169555051-288-k204246.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SEN 👑
ChickLitYazılım mühendisi Miyase... Patron, sevgilisi olmasına rağmen asistanına aşık olursa... Seni tanımıyorum lâkin tanımamak aşka engel değil... ~Miyase MİYASE; değerli taşlarla süslü bir tür taç.