Bölüm 2 ~ MİYASE

68.5K 2.4K 105
                                    

"Çek kenara!.."

"Ne!.."

"Çek kenara ineceğim!.."

Arabanın durmasıyla kendimi dışarıya attım. Ağzıma gelen acı su midemi zorluyordu. Etraf çok tenha olmamasına rağmen çok yakınlarda da biri yoktu.

Hani insanlarda rezil oldum anlayaşı vardır ya kusmadan önce saniyelik göz gezdirirsin bende öyle yapmıştım. Kısa bir süre yarı eğilik dursamda acı sudan ötesi gelmemişti. Araba kapsının çarpmasıyla başımı o yöne çevirdim.

"Ne oldu Miyase..." diyerek sinir içinde yanıma geldi. Belki de intikam alma duygusuyladır bilmiyorum o gelince ağzımda oluşan şeyi dışarı çıkarmıştım.

"Allah kahretmesin." diyerek kravtını çekerek çıkarttı. Eline aldığına bakmadan yere atmıştı.

"Pardon Vedat." Dediğimde sinirlenmişti belki de fazlasıyla

"Aptal mısın kızım dikkat etsene!.." derken artık onun karşısında doğrulmuştum.

Sizi tanıştırmak istiyorum malum kişi Vedat. Bundan bir hafta öncesine kadar peşimde köpek gibi koşuyordu. Tam bir sene hiç bıkmadan usanmadan bana iyi adam rolü çizen adam. Sevgili olmamızın üçüncü gününde gerçek yüzünü göstermişti.

Ah neden mi?.. Çünkü onunla yatamamıştım. Beni gerçek bir aptal sarışın sanmıştı. Ama yerler mi yemezler... Şimdi sıra bende.

"İthamlarına dikkat et Vedat. Yoksa hiç iyi olmaz." diyerek uyarıcı tonda konuştum.

"Ne olur güzelim söylesene." diyerek dinlendi.

"Pislik adamın tekisin Vedat." dedim.

"Of uzatma çok fazla oyanlandık gitmemiz lazım." dediğinde elbisemi düzelttim. Bir de onun için süslenmiştim. Neymiş bu davete katılmak onun için çok önemliymiş. Şimdi tek git de görelim.

"Gelmiyorum ben bir yere tek git." dedim kendimden emin şekilde. Vedat elini başına götürdü. Bu onu daha çok sinirlendirmişti.

"Kızım tahammül sınırlarımı zorluyorsun haberin olsun. Bin şu arabaya sonra hangi cehenneme gitmek istersen gidersin."

"Ben senin kızın değilim. Ben, senin hiçbir haltın değilim."derken koluma yapıştı.

"Fazla oldun ama sen... Kendini bu kadar kaf dağında sanma. Senin gibisini çok gördüm. Şimdi fazla naz etme de gidelim. Yoksa var ya!.."

"Benim gibisi mi?. Sen, değil miydin ayağımda köle olan. Ben mi dedim o kadar peşimden koş diye. Benden çok varsa neden peşimi bırakmadın."

"Bak kızım sabrımı sınama. Bin şu lanet arabaya..." derken canımı yakıyordu. Kolumu bırakmayınca çekiştirdim.

"Bırak beni...seninle hiç bir yere gelmiyorum... Ya bıraksana!.." derken beni yere doğru ittirdi. Yere düşmemle.

"Aptal sarışın!.." diyerek arabasına doğru gitmişti. Arabaya binince son kez halime bakıp basıp gitti. Sinirden ellerimi yere vurdum.

"Aptal değilim. Ben, aptal değilim. Yeter!.." diyerek ağlamaya başladım. Karşıdan gelen taksiyi görünce hemen ayağa kalkarak elimi kalırdım. Burnumu çeke çeke taksiye bindiğimde.

"Bebek, sahil kenarı." dedim. Adam ağladığımı görünce.

"İyi misin kızım?" diye sordu Babacan bir ses tonuyla. Keşke benim babamda bana bir kez dâhi olsun. Nasılsın kızım diye sorsaydı. Bu lafıyla daha çok ağlamaya başlayınca. "Kızım kötü bir şey mi söyledim.." demişti.

"İyiyim." diyebildim sadece.

Ben, o adamın yaptıklarına değil dolduğum için ağlıyordum. Herkes beni aptal sarışın olarak görüyordu Babam bile... Ama ben öyle değildim. Ben gerçek sarışın bile değildim ki ama yok herkese inat herşeye inat saçlarım sarı olarak kalacaktı. İsterse herkes küçük görsün umrumda değildi.

"İyi günler..." diyerek taksimetre de yazan parayı uzattım. Taksiden inince hızla denize doğru yürüdüm.

Bir süre denize baktım ama baktıkça başım dönüyordu. Biraz yürümenin iyi olacağını düşünerek yürümeye başladım. Herkes bana bakıyordu. Büyük ihtimalle makyajım akmış zombilere benziyordum.

Bir yandan burnumu çekiştiriyor bir yandan da yürüyordum. Son kez burnumu çekerken karşıdan koşan birini gördüm. Kulağında kulaklık koşmaya devam ediyordu. Ben ona giderken o bana hızla geliyordu sanki... Göz göze gelince başım daha çok döndü gözümü kısarak sağ sola gidip dengemi sağlamaya çalıştım. Bir de baktım ki az önce ki adamın kollarındaydım.

Beni sıkı sıkıya tutmuş sorular soruydu. Beraber biraz yürüdükten sonra banka götürdü. Lâkin benim oturmaya halim yoktu. Dengemi kaybetmemle ona biraz daha abandı.

Bu adam apaçık ter kokuyordu. Ter kokmasına rağmen o erkeksi kokusu ciğerlerime kadar işlemişti. Kendimi kaybetmeden önce son hatırladığım şeyse onun sıcak göğsüydu.

Gözlerimi açtığımda başımda ince sızı konumda yük vardı. Ama ilk gördüğüm kişi ise beyaz tenli güzel dişleri olan adamdı. Bana gülüyordu. İster istemez bende gülmüştüm.

"İyi misin?" diye sorduğunda.

"İyiyim." dedim. Ayıp olmasın diye doğrulacaktım ama o gücü kendimde bulamadım.

"Geçmiş olsun..." demişti yüzünde oluşan tebbüsümle.

"Teşekkür ederim..."

"Sinan." dedi elini uzatarak sonra serumu fark edince elini geri çekti.

"MİYASE..." dediğimde Anında kaşları çatıldı...

"Anlamadım..." dediğinde güldüm. Bu tepkiye alışkındım.

"Adım Miyase, tacın değerli taşları olduğunu düşün..." dedim kendimce ona açıklama yapmıştım.

"Şimdi Anladım Miyase... Çok güzel..." dedikten sonra eliyle saçını karıştırdı. Sanki bir şey demek istese de dili dönmüyordu..."Ben gitsem iyi olacak izinle..."dediğinde yüzüm düştü. Hemen mi gidecekti. Keşke biraz daha kalıp bana gülmeye devam etseydi.

"Tekrardan teşekkür ederim.. Sinan..."

"Kendine iyi bak, Miyase!.."

Keşke, her karşılaşma bu kadar güzel ve anlamlı olsaydı. Keşke, herkes ilk görüşte aşka inansaydı. Belki o zaman bu bütün aşklar bir olur. Dünya aşk ile kutsanırdı.


İÇİMDEKİ SEN 👑 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin