Bölüm 34

22.2K 1.2K 81
                                    

"Eylül!.."

  Duyduğum çığlıkla elimdeki baltayı atarak eve doğru koştum. Kapıya gelince ayağım takılsa koşmaya devam ettim. Solanda kimse yoktu ses mutfaktan geliyor diye oraya koştum.

"Eylül?.."

İkinci kez Eylül demem ile beni gören kıza korkuyla boynuma atladı. Mutfağa  baktığımda anormal bir şey de görünmüyordu.

"Kerem, orada yerde ölmüş..." diyerek bakmadan eliyle bir noktayı işaret etti. Gördüğüm şeyle ne diyeceğimi bilemeden.

"Allah'ını seversen Eylül, bunca çığlık fare için miydi?. Bende başına bir şey geldi sandım..." derken benden ayrılan Eylül.

"Ölmüş o yazık değil mi?.."

"Ya sabır öldüyse cenaze töreni düzenleniriz olur biter."

"Iyy olmaz ben ona yaklaşmam... Kerem, sen onu atsan ya..."

"Beni bırakırsan atarım..."

  Eylül, benden uzaklaşınca ölü farenin yanına gittim. Bu nasıl ölmüştü ki acaba temliğe gelenler zehir mi vermişti. Elime bir şey alarak farenin kuyruğunu tutum. Yönümü Eylül'e dönünce...

"Öğ!.. Uzak tut onu benden..."

  Meseleyi fazla uzatmamak için penceriye açarak biraz uzak bir noktaya fırlattım. Pencereyi tekrar kapatınca elimdeki şeyi çöpe attım. Sonra da elimi yıkamak için musluğa yöneldim.

"İyi misin?" diye sordum. Kapı da korku dolu gözlerle bana bakıyordu. İşte bu haline gülünürdü. Elimi yıkayınca havluyla sildim.

"Kerem, ondan başka var mıdır?.."

"Fareden mi?.."

"Ya adını ağzına almasana..."

"Peki adını ağzıma almam ama sana kötü haber ondan daha çok vardır..."

"Bu ne ya korku evi gibi ben o şeyden çok korkarım... Kerem ya canlısına denk gelirsem ben o zaman ne yapacağım..."

"Yapacağın tek şey Kerem, diye seslenmek. Bak üstüne basarak söylüyorum seslenmek çığlık atmak değil..."

"Peki denerim..."

  Eylül, eliyle kollarını sararak mutfağa dikkatli şekilde baktı. Bende ona bakarak gülüyordum. Sonra aklıma gelen şeyle buz dolabını açtım. İçi ful doluydu ve en önemlisi yemek de vardı.  Tencereyi çıkartarak ocağın üstüne koydum.

"Bak çok şanslıyız bizim için yemek yapmışlar..."

  Ben, yemeği hazırlarken  Eylül, sessizce uzaktan beni seyrediyordu. Anlaşılan çok tiskinmişti. Üşenmeden yanına bir kase de salata yaptım. Yemek hazır olduğunda ise Eylül, yüzünü buruşturarak istemediğini söylemişti.

  Bende onu dinlemeden zorla masaya getirerek yemekleri yemesini için büyük çaba harcamıştım.. Yemek faslı bende uzun sürmezdi. Çok hızlı yediğim için hemen bitmişti.

   Kalan boş tabakları bulaşık makinesine dizerek Eylül'e baktım. O da bize çay yapıyordu. Bunun üstüne morali yerine gelsin diye mısır patlatırsan film izleyebiliriz demiştim. İşte buna çok sevinmiş ve hemen söylediğimi yapmıştı.

"Sen, mısırı al ben çayları alırım." dediğimde başını olumlu anlamda sallayarak söylediğimi yapmıştı.

"Ne izliyoruz Kerem bey..."

"Bakıyorum da korkun geçince beye döndün yoksa sen beni kullanıyor musun?.."

  Şaka ile sormuştum ama Eylül alınarak kendini koltuğa bıraktı. Çayları sehpaya bırakınca bende yanına oturarak somurtkan kıza yaklaşarak bir yanak aldım.

"Sadece şakaydı. Film konusuna gelince de çok fazla alternatif yok. Bilgisayarım da olanları izleyeceğiz."

"Bakalım belki güzel filmler vardır."

Başımı sallayarak bilgisayarı dizime aldım. Şifresini girdikten sonra film dosyasını vererek bakması için ona uzattım.

"Sen seç bende şömineyi yakacağım..."

"Bir saniye dışarı mı çıkacaksın."

"Evet, odun alıp geleceğim."

"Peki ama hızlı gel ve gelirken kapıyı da kilitle burada ayı da vardır..."

"Tamamdır..."

    Bu kadar korkması normal miydi?. Dışarıya çıkarak kucağıma bir düzine odun aldım. Kafamı ağaçlık alana çevirdiğimde tıkırtılar duydum. Karanlık olduğu için pek görünmüyordu. Elimdekileri bırakıp gidecektim ki içerden Eylül seslendi.

"Geldim..."

  Elindeki odunlarla içeriye girdikten sonra kapıyı kilitledim. Gerçekten yabani hayvanlar olabilirdi. Şömineyi ise on dakika da yakmıştım. Elimi uzatarak ıstıyordum ki Eylül de yanıma gelip oturdu.

"Üşüdüm..." dediğinde gülerek onu sol kolumun  altına çektim bir eliyle belini sarınca yüzümü ona çevirdim.

"Çok mu?" diye sorduğumda ela gözlerini gözlerimi dikti.

  Eylül, yakınlaşma konusunda haklıydı. Ateşle barut yan yana gelince patlardı. Bugüne kadar takdir ettiğim iki kız oldu. Birincisi Miyase o da bu konularda çekingendi. İkincisi de Eylül, belki de bu yüzden beni kendine daha çok çekiyordu.

"Evet..." derken artık çok geçti. Dudağımı dudağına yaklaştırdığımda yavaşça öptüm.

Eylül, tepki vermeyince uzaklaşmasın diye yine aynı yavaşlıkla şeker tadında olan dudağından öpmüştüm. Dudağının üstünse iki saniye durduktan sonra yine öpmüştüm. Karşılık vermemekte kararlı olduğunu fark edince zorlamadan geri çekildim. Gözleri kaplıydı. Hemen ayağa kalkarak.

"Film zamanı..."

"Ben, iki tane seçtim sende beğenirsen izleyelim."

"Olur ama önce ben çayları tazeleyim." diyerek elime tam içilmemiş çayları aldım. Mutfağa giderken Eylül'ünde peşimden geldiğini fark ettim.

"Ben, tek gidebilirim..."

"Sen, gidebilirsin ama ben tek kalamam..."
 
  Seslenmeden mutfağa geçerek çayları doldurup  yanan altını kapattım. Eylül ise peşimde dolanıyordu. Salona geçince yine aynı şekil oturduk.

"Sen, hep böyle peşimde mi dolanacaksın?.."

"Evet, sen nereye ben oraya..."

"Emin misin her yere mi?.."

"Bir yer hariç hep enseydeyim. Yoksa korkudan aklımı kaçırabilirim..."

  Eylül, elindeki çaydan bir yudum aldı. Ben, seslenmeyince ise bardağı sehpaya bırakarak bana döndü. Bende elimdekini bırakınca gül yüzene baktım. İçimdeki arzu büyüktü ama ona zarar verecek kadar değil...

"Çok güzelsin..." diyerek sağ elimi yüzüne götürdüm. Elimin altındaki sıcak ten beni daha çok ona çekti.

   Bu sefer ne diyeceğini umursamadan öpmeye başladım. Karşılık verdiğinde ise kendime hızla çekerek koltuğa yarı yatırır pozisyona getirerek üstüne abandım. Altımda yatan sıcak ten derin derin nefes alarak yüzüme bakıyordu. Tekrar öpmeden dudağının üstünde konuştum...

"Korkma!.. İstemediğin hiçbir şeyi yapmam..."

"Korkmuyorum!.."

  Aşk, sen ben değil biz olmaktır.

İÇİMDEKİ SEN 👑 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin