~26~

1K 73 15
                                    

( Saçmalamış olabilirim. Yazım hataları için üzgünüm keyifli okumalar...)

Kader son hamlesini iyi yapmıştı ve şah mat olan Ebral' in kalbi, tek başına savaş verebilecek miydi? Zaman her şeyin ilacıydı. Peki aşkın ilacı zaman mıydı? Acıtmaz mıydı yalnız geçen günler, kalbi? Unutturur muydu onu, onunla yaşadığı kötü anılar?

Kafası ve kalbi karışıktı Ebral'ın. Biliyordu Ebral hayal kurmaya bile hakkı yoktu. Oynuyordu Ebral başkalarının kendisi hakkında yazdığı senaryoyu. Zorla evlendirildiği adama âşık olmuştu. Bu onun için zordu. Kabullenmesi ve yaşadığı tüm anılara rağmen onu sevmesinin bir açıklaması yoktu. Kalbi Mehmet'i seçmişti. Bunu haykırıp söylemeye ve onu sevmeye hakkı yoktu. Tıpkı evlendiği gün "hayır" söyleme hakkı olmadığı gibi...
~~~~•~~~
Genelde herkes kendi arkadaşlarıyla takılıyordu. Bizde öyle yapıyorduk bolca sohbet ediyorduk. Bugün farklı olarak oyun oynayacaktık. Hepimiz deniz kenarında yakılan ateşin etrafında çember oluşturacak şekilde oturduk. Öğretmenlerinde eşliğiyle ne yapacağımız hakkında konuştuk. Ben pasif taraftım. Aslında burada bulunmak istemiyordum ama mecburiydi. Hocaların kesin emriydi. Deniz, ateş, gitar ve şarkı. Film ve kitaplardan alışık olduğumuz bu sahne bizde de gerçekleşti. Fark olarak oyun oynandı ve oyunda yenilen şarkı söyleyecekti.

İlk hatayı adının İlknur olduğunu öğrendiğim kız yapmıştı. Hocalara yalvardı sesinin çok kötü olduğunu ve arkadaşları onunla konuşmaya bilir gibi birçok mazeret sundu ama işe yaramadı. Bize ceza oldu. O şarkısını söyledi. Denize kaçan erkekler ve kulaklarını kapatarak çare arayanlar oldu. Ben kulaklığımda rastgele bir şey açtım. Sesini çoğalttım. Kızın sesini tarif edemezdim. Kötüydü. Ve bu eziyete Murat Hoca'nın feryadı son verdi. Herkes rahat nefes aldı...

Telefonuma gelen bildirimden dolayı bende ceza yemiştim. Ben dinimi kendi çabalarımla öğreniyordum. Ve dinimin emirlerine uymaya çalışıyordum. Şarkı söyleyemezdim. Farklı bir cezaya razıydım. Hoca itiraz kabul etmiyor ve öğrenciler söylemem için bana karşı birlik olmuştular. Beni tanıyanların bu çabalarının boşa olduğunu biliyordular. Mehmet Abi bizim tartışmamızı durdurdu. Keşke şarkı söyleseydim. Daha az dikkat çekerdim. Elini havaya kaldırıp, " Kalbimi hızlandıran, büyülü ses bir tek bana ait Hocam. Kocası olarak ben onun cezasını üstleniyorum. Onun her anını paylaşan ben cezasını paylaşmak istiyorum." Dedi ve beni diri diri gömdü oturduğum yere...

Elimi tuttu. Bana baktı. Ve içten söyledi şarkıyı. Biz bir tek vardık. Bizim hikayemizi söylüyordu acı çeke çeke. Söylediği şarkı, mor ve ötesi küçük sevgilimdi. (Medyadan dinleyebilirsiniz) Kalbimden akan göz yaşıyla eşlik ettim, bana bakan gözlerine. Evet bu şarkı bizi anlatıyordu. Evet bana kızgın ve kırgın adamdı. Mehmet Abi canımı çok yaktı. Bana karşı hep sinirliydi. Unutmadım ama onu anlıyordum. Kendi canı yanıyordu. Ve acısını benden çıkarıyordu. Bu yanlıştı. Acısı dinmek yerine pişmanlık eklenmişti. Zordu onun için bir tek ben olmalıydım onun hayat arkadaşı. Hayatının her anında izinsiz yer almıştım. Suçlu ben miydim? Hayır biz ikimizde suçsuzduk. Sadece katlanmamız gerekirken Mehmet Abi bunu başaramamıştı.

Evet yalandık biz ve yoktuk. İkimizde hayali oyun arkadaşıydık. Perde arkasında bulunan kara kaplı defterde, silik mürekkeple yazılmış senaryoyduk. Asla oynanmayan keşfedilmemiş... Tozlu rafta bulunan, isimlerimizin farklı sayfalarda bulunduğu hikayeydik. Yaşanmamış hayattık. İkimizde başkalarının bitik kalemiyle yazdığı hayatı yaşıyorduk. Oluk oluk akan kanlara bulanmış kaderin tek kurbanı bizlerdik. Yaşıyorduk ama her gün ölüyorduk birbirimizin acılarında .

Erkekler şarkı söylediğinde eşarbımdan dolayı görülmeyen kulaklığımdan başka şarkı açarak onları dinliyormuş gibi yaptım. Gece keyifli geçmişti. Yemeklerin ardından herkes çadırlara geçmişti. Çadırlarda kalıyorduk ama yiyecek ve kişisel ihtiyaçlarımızı otel karşılıyordu. Otel yakındı. Züleyha abla ile yatsı namazımızı kılıp, beraber çadırlarımıza geri döndük...

Gördüğüm kâbusu gerçekten yaşamış gibiydim. Korkuyordum. Yavaşça Mehmet Abi'nin bana sarılı olan kollarından ayrılıp dışarı çıktım. Denize yaklaştım. Karanlıktı ve sessizlik işime gelmişti. Deniz kokusunu içime çektim ve sessizce akıttım göz yaşlarımı. Babam, ona geç kavuştum ve çok çabuk kaybettim. Sürekli onun öldüğü günü yaşıyordum kabuslarla. Duyduğum ses ile hemen etrafımı kolaçan ettim ama kimse yoktu. Gitmek için hareket ettiğimde, sırtımda hissettiğim baskıyla korkuyla çığlık atacakken, eliyle bana engel oldu arkamda bulunan kişi. Ondan kurtulmak için hamle yapacaktım ama denizle birlikte kalbimi huzurla dolduran kokusu ile onu tanımamak imkansızdı. Sırtımda hissettiğim nefesi tüm hücrelerimi, komutan edasıyla durdurmuştu. Yavaşça beni kendine döndürdü ve sarıldı. İçimden akıttığım hıçkırıklarım özgür kalmanın rahatlığıyla peydah olmuştu. Ağladım huzur bulduğum adamın omzunda...

Zaman kavramını unutmuş ve ben aptalın tekiydim o an ne kadar öyle kaldık bilmiyordum. Kalbim atmayı unutup, beynim tüm hücrelerime onun adını fısıldamıştı... Beni kendinden uzaklaştırdığında, rahatça nefes aldım. Bakmaya doyamadığım, yüzünün her zerresine âşık olduğum adama bakarken daldım, gerçekleşmeyecek olan hayallere daldım... Daldığım düşten uyandıran, dudaklarımda hissettiğim sıcaklık olmuştu. Hiç kıpırdamadan ona bakıyordum...

❤❤

Ebral' in oda arkadaşının aklı yerinde olsaydı o gün Ebral'e işkence ederek evliliğinin gerçekliğini öğrenmeye çalışacaktı. Onu takip ediyordular. Bu nedenle Ebral' in haberi olmadan onu koruyordum. Ebral' in gözünde karaktersiz bir adama dönüşecektim ama yapmak zorundaydım. Babamın miras bıraktığı yer altı dünyası, birçok masum kişinin ahını alan ve beddualar ile kazınmış pis yerdi. Ve ben o pisliğe kalbimde dahil olmak üzere bulaşmıştım. Babam gibi değildim ama masumda değildim...

Şerefsizdim küçük bir kızın duygularıyla oynayacak kadar evet Ebral' in hislerini biliyordum ve bu süreçte bana birçok yardımcı olacaktı bu duygular. Mecburdum, her an izleniyorduk. Ben onun gözünde şerefsiz olmaya razıydım yeter ki o saf duygularıyla tertemiz kalsın ve babam gibi kötü düşünceleri olan adamların eline düşmesin. O güneşti ve ben onu kapayan kara buluttum...

Ona söylediğim şarkıya eşlik eden şerefsizin ağzını oymamak için kendimi zor tutmuştum. Benim gibi bu hayata doğuştan başlayan biriydi. Benim gibi mahkumdu biliyordum. Benim gibi babasının kuklasıydı ve o hiçbir zaman kurtulmak istemedi. Boyun eğdi ve ayak uydurdu. Kendi hayatını yok sayarak... Uyandığımda yanım boştu. Hemen çadırdan çıktım. Şerefsiz pis gözleriyle onu izliyordu. Tam zamanında yetişmiştim. O yanına gitmek için hamle yapacakken ben ondan önce davrandım. Ebral' in sırtına dokunduğumda korkmuştu ve o an onu korkutabileceğimi düşünmemiştim. Bağıracakken elimle engel oldum.

Ona sarıldığımda hissettiğim duygular farklıydı. Evet ona hep sarıldım, küçüklüğünden beri yakınındaydım. Akıttığı göz yaşları içimi acıtmıştı. Unutmuştum izlendiğimizi. Sadece ona odaklanmıştım. Kızaran gözlerindeki bana olan bakışı, yüzü çok güzeldi. Ben o an kendimi kaybettim ve onu öptüm. Daha önce birçok birlikteliğim oldu ama hiç böyle hissetmemiştim. İkimizde bir süre donup kalmıştık. Ben hemen geri çekilip onu şaşkın şekilde bırakıp gittim...

Ben hazır değildim. Büşra gibi Ebral'e zarar vermek istemiyordum. Açıklama yapmak zorundaydım. Bu sefer nasıl açıklayabilirdim bilmiyordum. Bana bağlanmamalıydı. Ben onu hakketmiyordum. Ben siyahtım. Katildim. Ellerimde göz yaşlarıyla harmanlamış insanların kanını barındıran ben pistim. O bir melekti ve beyaz gibi tertemizdi. Ben kendimden ölesiye nefret ederken o beni sevmemeliydi. Ben sevilmeyi hak etmiyordum...

ASĪ GELĪN  (Wattys 2023)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin