Heyecan, mutlulukla geçen bir geceden sonra aynı şekilde uyandım, içimde hâlâ büyük bir heyecan vardı, sanki Beyza'nın doğum günü bugündü ya da her gün?
Aşağı indiğimde hafta sonu olduğu için kahvaltı sırası bendeydi, ama Beyza benim yerime yapıyordu hatta patates yapıyordu. En sevdiğim yemek...
Mutfağa girdiğimde geceden daha mutlu olarak gördüm, yemek yaparken bile saati çıkarmamış hatta zorlansa bile, saate kıyamasa bile bileğinden çıkarmıyordu. Bilekliğimde diğer koluna takmış onu da aynı şekilde ikisini de çıkarmıyordu.
Ağır bir sesle "Günaydın!" Dedim, anlık olduğu yerde zıpladı sonra" Günaydın deli" dedi. Tencerede ki son patatesleri de tabağa koyduktan sonra;
"Sen gerçekten delisin" dedi mutlu bir şekilde bende,
"Niye ki?"
"Deli, ne kadar bu saat biliyor musun?"
"Evet biliyorum kuruşun bir değeri yok." Dedim gülerek.
"Nasıl yok var olmaz olur mu"
"Olur. Her bir kuruş senden değerli değil."
"Sen iyi ki varsın deli, çok teşekkür ederim" dedi gülüp koluma vurarak.
"Sende iyi ki varsın, senin için her şeyi yaparım" dedim."Gece gece mutluluktan kahkaha atmak istedim biliyor musun?"
"Fark ettim, mutlu ol başka bir şey istemem"
"Bugün bir yerlere gidelim, sen nereye istersen oraya. Bir günlük derse ara ver eğlen." Dedim "olur, öğlen çıkalım ve Kireç Burnu'na gidelim olur mu?"
"Olur tabi sonra aklımda bir yer var oraya gideriz."Bugünün havası bahar ayı gibiydi, dışarıda soğuk yok ayrıca kar yağışı kesilmişti. Üşümeden gezebilecektik bu çok iyiydi.
İlk gideceğimiz yer Leyla ile Mecnun dizisinin çekildiği Kireç Burnu'ydu, Beyza'nın çok sevdiği dizinin çekildiği yer. Kahvaltıdan sonra erkenden çıktık, yolu bilmediğimiz için sıkıntılar çektik. Herkes farklı bir şey diyordu yol tarifinde, otobüs durağından gelen son otobüste şoför sadece yanından geçtiğini söyleyerek bindik. 1 saat süren yolculuktan sonra şoförün tarifi ile indik.
Yolu doğru geldiğimizde Beyza'ya baktım, mutluluğu çok belliydi çünkü önceden de gitmeyi çok istediği yerdeydi. Dizide ki her mekâna gittik ben izlemesem de anlattıkları ile izlemiş oldum, diziyi hatırladığı yer sahneyi anlattı yaşattı kısaca. Kendimi dizi de gibi hissettim, bu çok güzeldi. Sahiline indik, sahilde bana dizide geçen Leyla ile Mecnun'un konuşmasından bir söz söyledi "gözlerin o kadar yeşil ki, öpsem dudağımda bir orman filizlenir Leyla" Beyza'nın gözleri de yeşil olduğu için bazen kendine bu sözü söyleyip mutlu oluyormuş.
Kireç burnundan gittiğimizde yeniden gelelim dedim, oradan uzaklaşınca İstanbul'un en ünlü yerleri olan Galata'ya gitmeye karar verdik, Galata'ya gelmeden önce Eminönü'nde inip az yürüdük. Denizin kenarında ki bir sürü tekne içerisinde balık ekmek satılıyordu, hiç bitmeyen sıraya girdik, herkes alıp çıkıyordu ayrıca burayı ünlü yapan şeylerden biriydi. Sıra zar zor bize geldiğinde iki tane bol limonlu alıp köprüye çıktık. Köprünün kenarından balıkçıları izleyip bir yandan da Galata'ya doğru ilerliyorduk. Birkaç Japon turistler fotoğraflarımızı çektiler. Halen Beyza'yı istediğim yere getirmemiştim, Galata'ya giden yolda çok fazla güzel yollar ara mahalleler ve binalar vardı, çoğunda durup birbirimizin fotoğraflarımızı çektik. Galata'ya vardığımız da girişinde kuyruk olmuş bir sıra vardı, bizde sıraya geçtik. Solumuzda bir gurup şarkı söylüyorlar, ardından "bu şarkıyı sevdiklerinize, dostunuza, sevgilinize armağan edin" diyerek senden daha güzel şarkısını söylemeye başladılar, bende şarkıyı Beyza'ya armağan ettim. Şarkı bitince Beyza "bu şarkı ikimizin şarkısı olsun mu?" Dedi "olsun" dedim bende.
Sıra bize gelip yavaş yavaş Galata'ya çıkınca, tüm İstanbul resmen ayaklarımızın altındaydı, hemen solumuzda olan Sultan Ahmet Camii ve Ayasofya çok net bir şekilde görünüyordu, bütün bir manzara, tarih resmen ayaklarımızın altında o güzellikleri izliyorduk.
Denizin karşısında bir şey dikkatimi çekti, vapur turları yazıyordu az ileride, az düşündükten sonra Beyza'ya da "inelim" dedim heyecanla. Hızlıca Galata'dan inip Emi mönüne geri gittik, balık ekmek satılan yerlerin hemen yanında vapur turu için bilet alma yerleri vardı. Bileti alacaktık ama saat 18:30'ta tur başlayacaktı yeniden. Saat daha on ikiye beş dakika vardı. Saatin daha çok olduğunu gördüğümüzde esas eğlenecek olduğumuz yere gidecektik, tekrardan Galata yoluna geldik ama bu sefer aşağı yoldan dolanıp İstiklal caddesine götürdüm. Resmen tüm İstanbul buradaydı.İstiklal caddesinde ilerlerken sağ tarafta kalan bir kilise gördük, gülüp eğlenerek girdik içeri. Meraktan birkaç fotoğraf çekip çıktık, sonuçta bizde onlara göre kilise de turisttik. İleride bir alışveriş merkezine az oturup dinlenmek için girdik. Giriş katta oturduğumuz yerin karşında kitapçı merakımı çekti oraya gittik, kendime deneme defteri almam gerekiyordu çünkü çok fazla kâğıt harcamıştım, Beyza'nın gösterdiği küçük not defteri tam da aradığım gibi güzeldi, o da beğendiği için onu aldım. Bir yarım saat oturunca geri yola koyulduk, buranın eski yapısı ayrıca tarihi insanı etkileyen türdendi. Her bir köşede ayrı ayrı enstrümanlar çalan insanlar, şarkı söyleyenler, tuhaf hareketler yapan insanlar hepsi ayrı bir güzelliği eğlencesi vardı. Bir kaçta ünlü kişiler.
Bu kadar güzel yerleri gezmek hem ben hem de Beyza'yı eğlendiriyordu, ayrıca Beyza gerçekten çok eğleniyordu. 2 çocuk gibi hareketlerimiz vardı resmen...
İstiklâl caddesi sonu büktük bir meydana çıktı, meydanda az yürüyüp metroya indik. Metrodan Mecidiyeköy'e gidecektik ardından buraya geri dönüp, vapur turu yapacaktık.Mecidiyeköy'e gelene kadar sadece turistlerle eğlendik. Metrodan inince, Cevahir Alışveriş Merkezine girdik. Beyza en başta ne yapacağız bura da dedi. Ben buraya çok eskiden gelmiştim, çok fazla eğlence alanları var. Sadece gel dedim gülümseyerek.
Alt kata inince oyun alanını görünce sabırsızlıkla heyecanlandı hele ki Atlı Karıncayı görünce çok daha mutlu oldu. Hemen iki bilet alıp bindik, resmen çocuklar gibi eğlendik. Atlı karınca, hızlı tren, çarpışan arabalara bindik. Metroya geri giderken, hava hokeyi oynadık, satrancın rövanşı olarak düşünürsek zar zor 1 sayı ile yendim, yine yenebilirdi saniye bitmişti çünkü.Metroya binip tekrardan İstiklal de indik, bu sefer bir dolmuş bulup onunla Eminönü'ne gittik. Baya zaman geçmiş olmalıydı, saat altı olmuş bizde biletleri aldık. Saati beklerken oturduk bir kenara, sağ tarafımızda el arabası ile kestane saten ağabey den bir kese kestane aldım. Dışarının az az soğu başlarken ellerimiz yana yana kestaneleri yiyorduk bir yandan da saatin gelmesini bekliyorduk. Hava kararınca burası çok farklı bir yer olmuştu, köprü üstünden gelen müzik sesi, denizin dalga sesleri ve bizim hiç bitmeyen eğlencemiz. Hepsi çok güzeldi.
Saat gelince vapura binmeden önce ilerlerken bir adam elinde pamuk şekerler ve elma şekerleri ile geldi, ikimizde elma şekeri sevdiğimiz için 2 tane aldım yine yeriz diye 2 tane daha aldım. Turun başlamasını heyecanla beklediğimiz gibi karşıdan, köprünün ışıkları açıldı. Tüm renkler vardı içinde, geceye ayrı bir güzellik bırakıyordu. Vapur az ilerleyince solumuzda kalan bir kafede, adam sevdiği kişiye evlenme teklifi ediyordu vapurda ki herkes, kafede ki müşterilerin hepsi onları izliyorduk belki de kadının "Evet" demesini bekliyorduk.
Kadın evet deyince kafenin dört bir tarafından havai fişekler atıldı, biz dahil gören herkes alkışlamaya başladık. Vapurla bir saatlik eğlenceli güzel yolculukta çalan Gripinin Arkadaş şarkısı.
"Olmasın hiç, o ta içten gülen gözlerde yaş" bu sözü Beyza'ya" Olmasın hiç, o ta içten gülen gözlerinde yaş" olarak değiştirdim.
Bugün gerçekten çok dahamutlu olmasını eğlenmesini bir o kadar gülmesini istedim, beraber yaptık çok dagüzel oldu. Eve geri geç döndüğümüzde, "Seni gerçekten çok seviyorum Deli, iyigeceler" diyerek odasına gitti. Bende yeni aldığımız defterle yukarıçıktım gülerek attım kendimi yatağa... Bugün ne kadar yorulsak ta ikimiz içinçok güzel bir gündü, Beyza'nın mutlu olması beni de mutlu aynı şekilde daha çokmutlu ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOSTLUĞUM
Mystery / ThrillerEmir akıl hastanesinden çıkıp yakın arkadaşı olan Beyza ile mutlu bir şekilde yaşamaktadırlar. Akıl hastanesinde ki arkadaşı olan Murat bir gün karşısına çıkar Soner, Seda ve Semih'in öldüklerini söyler, fakat şöyle bir gerçek vardır ki Seda'nın ölü...