|12|

16 2 0
                                    

Doğum günümün sabahı güzel bir hava, sanki bahar ayı gibi kuşların sesi geliyor. Beyza benden daha erken uyandığı kesin hızlı hızlı bir şeyler yapıyor, oradan oraya hızlı hızlı yetişmeye çalışıyor gibi. Bugün okulu yoktu. Sersem sersem aşağıya iniyorum, inerken sanki başım dönüyormuş gibi bir hâl vardı. "Günaydın" dedi Beyza neşeli bir şekilde, "günaydın" dedim gülümseyerek.

Yanıma geldi kafamı kaldırarak "neyin var senin? " dedi. "Gece geç uyudum, ondan olabilir" dedim gülümseyerek. Düşünceli şekilde "geç uyuma" dedi. "Tamamdır" dedim. "Hiç bu kadar uyumamıştım biliyor musun? " dedi "dün uyandıracaktım olmaz dedim, kaç gündür uyumuyor uyandırmayayım şimdi dedim üzerini örttüm bende yattım" dedim. Sarıldı "iyi ki varsın sen" dedi bende "sende iyi ki varsın" dedim neşeli neşeli.

Kahvaltı yaparken dışarı çıkması gerektiğini, biraz da geç gelebileceğini söyledi. Bugün bende birkaç yere gitmeliyim, aklımda halâ Murat vardı. Kahvaltı sonrası salona geçtim, Beyza da üzerini değiştirdiği gibi dışarı çıktı giderken "Erken gelmeye çalışacağım, bekle beni" dedi. Ve çıktı.

Birazdan bende çıktım, karlar erimiş her yer su içinde yollar ise halâ kaygan, okula doğru yürümeye başladım. Okul biraz uzaktaydı ama ben araba beklemeden birazda zaman geçmesi için yürüme kararı aldım.

Yolumda giderken birkaç insan beni tanıdıklarını söylediler bazı gördüğüm kişilerde yanlarında birileri varsa fısıldayarak "tanıyorum ben bunu" dedi, olmayanlarda gözümün içine baka baka sadece ağızlarını oynatarak "seni tanıyorum" diyorlardı.

Neden böyle bir tepki? Veya nasıl beni tanıyorlardı Kafam karıştı. Karşıya geçtim biraz koştum, okulu görmeye başladım. İnsanlar neden öyle diyorlardı ki?

Koşarak geldim okula, hiç değişmemiş bahçeye biraz ağaç dikmişler birazda tamir etmişler sanki. Okul bekçisi değişmiş, hali ile beni tanımıyor ve girmem de rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Ama bilmiyordu ki ben buranın neredeyse beş senedir öğrencisiyim.

Bahçede halâ basketbol oynayan öğrenciler, potanın sol tarafında kalan bankta gitar çalan öğrenciler hiç değişmemiş.

Müdürün odasına çıktım, değişmiş mi acaba? Görmeden bilemeyiz değil mi? Odaların yeri değişmiş, müdürün hocası her yeri gören bir yerdeydi. Odasına girdim, şaşkınlıkla "Emir... hoş geldin" dedi. Müdür değişmemiş beni hatırladığında göre.

"Nasılsın? ", "iyiyim, daha da iyi olacak müdür bey, siz?", "Bende iyiyim buralar sensiz bir boş kaldı sanki" kesin öyledir, suçsuz yere bana suç veren hoca diyor bunları ah ah be hocam, unuttuk ta bu kadar değil. "Doğrudur, ben gittikten sonra ne oldu yarışmayı kim kazandı?" "Hm, yarışma diyorsun bir dakika". Çekmecesini açtı biraz karıştırdı, sonra "işte buldum, al kendin gör" diyerek dosya verdi. O günün yarışmasına katılanların puanları yazıyordu.

Üçüncü olmuşum Selin ise beşinci, olsun ikimizden biri sıralamaya girmiş o yeter. "Yarışma iptal edildi, siz ikiniz. Biri mezara biri de deliler hastanesine kaldırılan ikiniz için iptal edildi aslında iyi oldu" konuşma tarzını hiç sevmesem de kabullenmem gerekirdi haklıydı...

Kalktım hiç "görüşmek üzere" diyerek çıktım, bunalmıştım biraz da rahatsız olmuştum. Kantine indim, Beyza ile ilk tanıştığım masaya oturdum. Eskiden makineden kahve gibi içecekler alırdık şimdi ise kantin görevlileri satıyor, iki tane kahve aldım. İkinci kahveyi neden aldığımı bilmesem de aldım, oturdum karşıma birini koydum diğerde elimde idi. Az geçmeden okul zili çaldı öğrenciler toplanmıştı kantinin önünde.

Birkaç öğrenci beni tanıdığını söyleyerek yanıma geldi, bugün bir tuhaflık vardı sanki herkes beni tanıyor kimi görsem, kime baksam tanıyorlar anlamadım.

Öğrenciler içeri girdi, ben elimdeki kahveyi bitirip çöpe attım diğerini de alarak dışarı çıktım. Soğumuş, bir yudum aldım acı geldi tadı, yol boyunca azar azar içerek geldim eve.

Saat akşama doğru 17:25'di. Bir tuhaflık vardı Beyza gelmiş belliydi, ışıklar açıktı. Kapıdan içeri girdim, Beyza neşeli şekilde "hoş geldin, nasılsın" dedi, bende gülerek "hoş buldum, iyiyim sen nasılsın, bugün çok enerjiksin", "iyim bende, hem de nasıl enerjiğim bir bilsen" güldüm.

"Sen salona geç ben geliyorum şimdi" dedi, kafa sallayarak geçtim salona, üzerimdeki anlamsız yorgunluk bir anda merak ve heyecana dönüştü. Beyza aradan beş on dakika sonra bir elinde poşet bir elinde pasta ile "iyi ki doğdun Deli" diye bağırarak geldi. Şimdi yorgunluk hissim tamamen gitmişti, poşeti koltuğa koydu pastayı elinden alarak masaya koydum.

Uzun bir süre konuşamamış birbirinden uzak iki arkadaş bir gün buluştuğunda sarılırlar ve bütün duyguları o an gerçekleşir ya. Aynen öyleydi, daha sabah sarılmıştık ama şu an farklıydı hastaneden çıktığım zamanki gibi. Çok iyiydi...

"Hediyeyi şimdi açma" diyerek tekrar girdi mutfağa, ardından elinde bir poşet şekerle geri geldi, oturdu eline poşeti aldı, bana uzatarak "aç bakalım" dedi. Paketi açtım. İçinden kitap çıktı, içinde sadece iki kitap vardı ve basım sayısı yirmiydi, Beyza'ya baktığımda "içini aç dedi".

İçini açtığımda, yazar kısmında ismim yazıyordu, ilk sayfaya " bu kitap Emir için yapılmıştır, onun denemelerinden olan bir kitaptır. İyi ki doğdun Emir" yazıyordu.

Hiçbir şey demedim, sadece baktım Beyza'nın yüzündeki mutluluğa ve kitaba. Mutluluktan ağlayacak kadar olmuştum, sarıldım ve mutluluktan ağlamaya başladım. "Mutlu ol hep" dedi, "artık üzülme yok" dedi gülümseyerek.

Denemelerim nerede derken, Beyza onları alıp kitap haline getirtmiş. Dünya'nın en güzel hediyesi olabilir benim için...







DOSTLUĞUM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin