Duvara değen alnımdaki soğukluktan rahatsız olarak gözlerimi açtım. Neden duvara yapışmıştım böyle, kış günü zatürre bile olurdum. Arkamı dönüp yorgana daha sıkı sarılacaktım ki gördüğüm manzara ile şok geçirdim. Ne de olsa arkasını dönmüş, yanımda uzanan bir erkek görmek alışkın olduğum bir durum değildi. Neyseki Şafak olduğunu hatırlamam geç olmadı.
"Ne bu samimiyet." deyip kendi kendime söylendim. Bir beraber uyumadığımız kalmıştı. Hayır, tamam, gaysin ama erkeksin Şafak. Beni de düşün. Bu kızın yüreği ağzına gelir mi, başı bir erkeğin göğsünde iken bu yakınlıktan nefesi kesilir mi?
Sonuçta sarılarak uyuduğu tek erkek, babası olan kendi halinde bir kızım. Elbette dizilerde izlerken güzel ama onlar başroller. Ben ve Şafak arkadaşlık filminde başrol oluruz, aşk değil.
Aşk filmi mi?
Ne gereksiz şeyler düşünüyorum böyle. Şu an şu veledi erken affedip affetmediğimi düşünmem gerekirdi. Sonuçta çok kırmıştı, yatağımdan çıkamamıştım. Doğrusu bu kadar üzülmeme de şaşırmıştım. Keşke biraz uzatıp trip atsaydım. Fıstık gibi fırsattı.
Şafak beni sinir etmek için her fırsatı kullanmıyor muydu tıpkı şimdi olduğu gibi? Sırf bunun için yanında zorla uyuttu. "Dilay'ı sinir etmek için her yol mübahtır!" diye sloganı dahi vardır.
Birden uyuduğum bilgisi zihnime yerleşmişti ve yanında şu soruyu da getirmişti: "Saat kaç?"
Ay ben yatsı namazını kılmadım, diyerek yataktan fırlayacaktım ki yanımda iki metre on santim uzanan şahsın varlığı bana engel oldu. Zor uyuduğunu biliyordum ve ben evden ayrıldığımdan beri de hiç uyamadığını söylemişti. "Manyak mısın da canına böyle bir kastın var?" demek istemiştim ama o sırada daha çok şey gibiydi ortam, böyle romantik gibiydi. Duygusal çocuk sarılmıştı, ne ara bunu yapabilecek kadar yakınlaştığımı gözden geçirmeliydim.
'Beraber uyudunuz kızım, sarılmak ne ki?'
İç sesime ağladıktan sonra sağ elimle yastığın altında olan telefonumu almak için sırtımı yeniden duvara yasladım. O kadar yavaş hareket etmiştim ki hareket ettiğimden şüphelenmiştim. Telefonun yastığın, onun başının olduğu kısmın altında olmaması için dua edip kendi tarafımı kontrol etmek için elimi kaydırmıştım ki kaydırdığım gibi alışkın olduğum kılıfın dokusuna çarptı parmak uçlarım. Sevinip yine yavaş hareketlere çıkardım telefonu. Saate baktığımda aynı gündeydik. Bir an önce kalkmam gerekiyordu. Nefesimi tutup yine mümkün olan en ağır yavaşlıkla doğruldum. Sanki gizli iş yapıyormuş gibi gerimde kalan kişiye başımı birazcık çevirerek göz ucuyla baktım.
Hayır, uyanmışsa bu kadar suçlu gibi tedirgin bakmama gerek yoktu. Nitekim kıpırdanmıştı da. Gözlerini açmadan ağzının içinden "Nereye?" dedi. Ben de daha fazla uyanmaması için alçak sesle yanıtladım. "Uyu sen. Namaz kılacağım."
- Sonra tekrar gel.
Pardon?
Alçak sesimi koruyup "Nereye geleyim?" dedim. Yoksa uykusunda mı konuşuyordu bu çocuk. Uykuda konuşmayı düşününce aklıma kendim geldim: Kokulu ama görüntüsüz rüya... Rezillik.
Yönünü bana dönüp başını yastığa yerleştirirken "Yanıma." dedi.
Ne yanı? Hangi yanı? Tek kişilik yatak burası, sığmıyoruz. Duvar dibinde kalmışım saatlerce.
- Ben başka yerde uyurum. Rahatına bak sen.
Gözlerini açıp bana dikerek "Öyle yaparsan, kızlara ne açıklama yapacaksın?" dedi.
Harika(!) Alayım bir de buradan yakayım sadrazam efendi. Bu çocuk istediklerine hep bir bahane çıkıyordu ve bence bu bir yetenek olmalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçinde Tut
General FictionBiri söylemese de diğeri anlıyordu. Biri vazgeçse de diğeri inanıyordu. Biri tek hissetse de diğeri hep o "biri" ileydi.